E-Ticaret konusunda dikkat edilmesi gerekenler

1. Genel pazara değil değişik ürünlere yönelin.
* Diğerlerinden yada diğer ürünlerden neyi farklı yaptığınızı gösterin.
2. İyi müşteri hizmetleri servisi verin.
* Email ve sorulara çabuk cevap verin.
* Müşterinizin siparişini aldığınızı ve ne zaman taşımaya verileceğini bildirin. Gecikmeleri bildirin.
* Bedava ulaşım-erişim numaraları verin. 24 saat call center vermeye çalışın.
* Para iade garantisi verin.
* Tüketici haklarını geri plana atmayın.
* Problemleri çabuk halledin ve müşterinin memnuniyetinden emin olun.
3. Sitenizi kolay ve keyifli alışveriş yapılabilir hale getirin.
* Sayfalar çabuk gelmeli – text 2 sn. 28.8 modemle 8-10 sn.
Alışveriş birkaç tıklamayla tamamlanmalı
Tekrar tekrar bilgi istenmemeli
Herşeyin doğru çalıştığını sık sık test ederek emin olun.
Ürün resimlerini yüksek kalitede sergileyin.
İstek ve şikayetleri form ile alın ve çabuk cevaplayın.
Siteyi düzenli güncelleyin
İstek/talep/şikayet eden müşterilerle yakın irtibatta olun.
Rakipleri yada yeni ürünleri iyi izleyin
Müşterilerinize teşekkür edin.
5. Pazarlama eforunuzu sürekli gözden geçirin
Sitenize yeni insanları getirecek yollar bulmalısınız
* Diğer sitelere çapraz link verme
* email newsletterlara ilan verme
* Arama motorlarına kayıt olma
* Dergi ve gazetelerde yayınlanma
* Mail gruplara yada forumlara katılma
6. Karşılayabileceğiniz ödüller verin
Eğer çok özel bir şey satıyorsanız ödül vb. Ye ihitiyacvınız yoktuır. Ama eğer başkalarınında sattığı bir şeyi satıyorsanız kişilerin sizden satın almasına sebep yaratmalısınız:
* Bonus’lar - Bir şey alana başka bir şeyi bedava verme. Genellikle download edilebilir birşeyin verilmesi maliyet’te yaratmayacaktır.
* İlk müşteri indirimi -
* Birden fazla yada tutarda alıma indirim
* İyi müşyteri indirimleri - bir sonraki alışverişte nakliye almama vb.

En Gözde Fütüristten Yeni Trendler


Ian Pearson, İngiltere'nin lider telekom şirketi BT'nin futuristlerinden. Onun işini basitçe geleceği tahmin etmek olarak özetlemek mümkün. Bu konuda onu başarılı kılan ise geçmişte yaptığı isabetli tahminleri. Elektronik paranın, sanal eğitimin ve Facebook, Second Life gibi şirketlerin ortaya çıkacağını bundan 15 yıl önce bilen Pearson'un yeni dönem gelecekle ilgili öngörüleri de hayli ilginç. Şirketlerin tüketicilere kontakt lenslerinde bulunan küçük vizörlerle ulaşacaklarını söylüyor. Gelecekte paradan ziyade, ihtiyaç gidermenin öneminin artacağını vurguluyor. En önemlisi yapış biçimlerinin değişeceğini düşünen Pearson, "Şirketler sanal ortamla fiziksel ortamı bir araya getirerek müşteriye ulaşmayı başaracaklar" diye konuşuyor.

Ekrandan İletişim Zamanı
Bundan 20 yıl sonra şirketlerin insanlara ulaşma biçimleri değişecek. Bugünün dünyasında kullanılan "head up display" (vizör göstergesi) teknolojisi önümüzdeki dönemde daha da fazla geliştirilecek. Şu anda bu teknoloji, bir cam üzerinde hedef bilgilerin gösterildiği bir ekran olarak kullanılıyor. Özellikle otomotiv şirketleri bazı üst modellerinin ön camlarında bu teknolojiyi kullanıyor. Hız, devir gibi göstergeler ön cama yansıtılıyor. Bu teknoloji geliştiği zaman, içinde bulunduğumuz şehri görme şeklimiz bile değişecek.

Biraz daha mikro bazlı bakarsak, örneğin 3 çocuklu bir anne Mc Donalds'ın önünden geçerken, Ronald Mc Donald'ın çocuklarla parti yaptığını görecek. Burada basit bir yapay zeka kullanılacak. Bu yapay zekaya hedef müşterilerin ihtiyaçları ve alışkanlıkları aktarılacak. Yani müşterilere ihtiyaçları doğrultusunda sanal bir dünya yaratılacak. Bu konuda şirketler araştırma yapıyorlar zaten. Günümüzde bilgisayar oyunları için geliştirilmiş özel dürbün gözlükler var. Bu teknoloji, önümüzdeki bir-iki yıl içinde hızla gelişecek ve yüksek çözünürlükte görüntü veren, küçük gözlüklere dönüşecek. Bu gözlükler sayesinde de şirketlerin ihtiyaca göre oluşturduğu her türlü görüntüyü müşterisine iletmesi mümkün hale gelecek. Bundan 20 yıl sonra da bu görüntülerin her birini bir kontakt lensin içine sığdırabileceğiz. O zaman insanlar, görüntüleri fiziksel olarak retinaları üzerinden gördükleri yansımalar olarak algılayacak.

İnsan Psikolojisi Değişecek
Ben özellikle 1990'ların sonuna kadar chat odalarında oldukça fazla zaman geçirdim. Bu dönemde insanların psikolojisinin değiştiğine şahit oldum. İnsanların çoğu uydurdukları 10 hatta kimi zaman 20 ayrı kimliğe sahipti. Bunların her birini de bir şekilde yönetmeyi başarıyorlardı. Sonuçta her gün farklı 20 karakteri yönetmeye çalışmak, insanın psikolojisinde önemli bir değişime neden olur. Yine de ben psikolog değilim. Nasıl bir etki yaptığını net şekilde söylemem mümkün değil ama bu teknolojilerin gelişiminin bir etki yapacağı da muhakkak. İnsanlar bana göre hayattan beklentilerini yönetirken farklı farklı yollar bulmuş durumda. Ben Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisine oldukça inanıyorum. Zaten bu ihtiyaçlar hiyerarşisi nedeniyle sanal ihtiyaçlar her geçen gün daha fazla önem kazanıyor. Sonuçta bir kişi Karayip Adaları'nda demirlemiş bir yata gerçek dünyada sahip olmayabiliyor. Fakat sanal dünyada yine çalışarak böyle bir yatın kaptan köşkünde oturması mümkün hale gelebiliyor. Bu durum da insanları mutlu ediyor. En önemlisi insanlar burada istedikleri kadar zaman geçirme lüksüne de sahiplerse onlardan mutlusu olmuyor. Sonuçta kendisini mutlu edenin gerçek bir yat olup olmamasıyla ilgilenmiyor. "Ben üstünde durup o hazzı yaşayabiliyorsam, gerisi boş" diye düşünüyor. Önümüzdeki dönemde de Play Station 4 ya da başka çıkacak bir aletle, üç boyutlu bir sanal dünya içinde yaşamak mümkün hale gelecek. Bu görüntüler hayallere hitap ettiği sürece gerçek olup olmaması da kimsenin umurunda olmayacak. Ben 1991 yılında Facebook ve Second Life gibi oluşumların ortaya çıkacağını söylemiştim. Gelecekte de insanların tüm karakterlerine etki edecek sanal bir dünya oluşacağını düşünüyorum.

Politikada Aktörler Sanallaşacak
Sanal dünyanın bu kadar gelişmesi ulusların ortadan kalkması için de bir kıvılcım yaratacak. Ancak yine de bu durumun orta vadede olacağını düşünmüyorum. Ancak yakın bir dönemde Facebook gibi milyonlarca kişiyi bir araya getiren platformlar, politika yapma biçimini değiştirecek. Bunun yanında politika yapan aktörlerde de değişimler olacak. Bugün milyonlarca insana hitap eden bu sanal ortamlar, önümüzdeki dönemde milyarlarca insana ulaşmaya başlayacak.

Düşünün bir kere, tüm dünyada yaşayan 2 milyar çevreci tek bir platformda bir araya geliyor. Bu, önemli bir güç. Üstelik bu gücü de bu konuda tehlike oluşturan şirketlere karşı kullanmak mümkün. Yani sanal ortam nedeniyle ortaya çıkacak topluluklar daha güçlü bir hal alacak. Bu durum siyaset yapma şeklini de değiştirecek. Bu kadar fazla kişinin bir araya gelmesinin sonucunda, bu kişileri yönlendiren insanlar da ortaya çıkacaktır. Yani sanal dünyadan türeyen siyasetçiler hayatımıza girecek. Şu anda politika, coğrafi olarak sürükleniyor. Örneğin AB ülkeleri coğrafi olarak belirli sınırlara regülasyonlar uygulayabiliyor. Oysa sanal ortamda ideolojik sınırlar ortaya çıkacak, coğrafi değil.


İkili Dünya Pazarları Değiştirecek
Şu anda sanal dünya ve fiziksel dünya arasında etkileşimin başladığını görüyoruz. Sanal ortamda gerçek hayatta faaliyet gösteren şirketler de yer almaya başladı. Hatta bu şirketler bazı ürünlerini ilk kez sanal dünyada çıkarıp daha sonra gerçek dünyaya lanse ediyor. Ben bu durumun önümüzdeki dönemde sektörleri ve pazarları iyice değiştireceğini düşünüyorum. Gelecekte sanal dünya ve fiziksel dünya satış ve pazarlama açısından birlikte kullanılacak. Örneğin şu anda Reebok bazı ayakkabılarını ilk kez Second Life'da müşterileriyle buluşturuyor, daha sonra buradaki tepkilere göre gerçek hayatta lanse ediyor. Önümüzdeki dönemde ise sanal dünyada hakikaten farklılık yaratacak bazı ürünleri ortaya çıkaracaklar. Örneğin "sihirli ayakkabıları" müşterilerle buluşturmaya başlayacaklar. Yani sanal dünyanın nimetlerinden gerçekten faydalanacaklar. Bunun yanında fiziksel dünyada Reebok ayakkabı alan bir kişiye, sanal dünyada sihirli iki ayakkabı bedava verilecek. Sonuçta burada markaların yakalamaya çalıştıkları, "Biz sadece ürün satmıyoruz, bunun yanında bir hayat tarzı da satıyoruz" imajını yaratmak daha da kolaylaşacak. Bu oluşan ikili dünya ise pazarların yapısını değiştirecek. Zaten şimdiden büyük şirketlerin bu konuda çalışmaya başladığını görüyoruz. Önümüzdeki dönemde örneğin perakende sektöründe bir çikolatanın ambalajının içinde sizin sanal ortamdaki dünyanızda ilginç güçler kazanmanızı sağlayacak bir şifre de yer alacak. Bu durumda da siz o çikolatayı almayı tercih edeceksiniz.

Trend Teknolojiler Neler Olacak?
Şu anda nano teknoloji konusunda oldukça heyecanlıyım. Tek başına bu teknolojinin bir işe yaramayacağını düşünüyorum. Ancak bilgi teknolojileri ve biyoteknolojiyle bir araya geldiği anda, mucizeler yaratma gücü de olduğunu söylemem gerek. Nano teknoloji bugün artık her sektörü etkiliyor. Biz şu anda insanların sinir sistemini bir şekilde bilgisayara ya da ağlara aktarmanın yolunu arıyoruz. Bunu yaparken de hem nano teknolojiden hem bilgi teknolojilerinden yararlanıyoruz. Şu anda deri yüzeyine elektronik iz bırakmak üzere çalışmalar yürütüyoruz. Yani nano teknoloji sayesinde gelecekte, Second Life gibi sanal bir ortamda birisi sizin elinizi sıktığında, bu bir sinyalle sizin sinir sisteminize ulaşacak ve fiziksel olarak da bu el sıkışmasını hissedebileceksiniz. Hatta bunun bir adım sonrasına gidersek, nano teknoloji ve biyoteknoloji sayesinde beyni çözmek ve akıl hastalıklarının çoğuna çare bulmak mümkün hale gelecek. Artık günümüzde bilim kurgu olarak bilinen pek çok şeyi başarmak mümkün. Zaten bilim kurgu yazarları da çoğunlukla bizimle gelip konuşup yeni fikirleri ortaya çıkarıyorlar. Önümüzdeki dönemde nano teknoloji ve biyoteknoloji sayesinde bedenlerinin öldüğünü ancak beyinlerdeki hatıraların ve verilerin de bir yerlerde saklanabildiğini göreceğiz. Bu durumda da insanlar ölmek isteyip istemeyeceklerine kendileri karar verecek.

Para Önemini Yitiriyor mu?

Kendi Ekonomisini Yaratan Oyunlar Var
Günümüzde pek çok platformda ve oyunda sanal paranın kullanılmaya başladığını görüyoruz. Hatta Second Life gibi oyunların kendi ekonomisi bile var. Ben yine de sanal paranın gelecekte daha fazla önem kazanacağını düşünmüyorum. Hatta önümüzdeki dönemde gerçek para da daha az önemli olacak.

Ortak Değer Anılar
Örneğin Facebook örneğinde, burada şirket para kazanıyor. İnsanlar ise bu platformda sadece arkadaşlarını bulmakla ilgileniyor. Burada ortak değer, anılar. Yani şirketin kullanıcıları burada para kazanmakla ilgilenmiyor. Onların tek ilgilendiği konu, arkadaşlarını bulabilmek ve arkadaşlarından oluşan ağlar oluşturmak.

İhtiyaçlara Hitap Etmek Önemli
Bunun dışında Freecycle gibi şirketler var. Freecycle, evlerindeki eşyalardan kurtulmak isteyen kişilerle, bu eşyalara ihtiyacı olan kişileri bir araya getiren bir platform. Sonuçta eşyalarınızı çöpe atmanız yasak. Bu durumda eşyanızı Freecycle vasıtasıyla bedava olarak birisine veriyorsunuz. Burada yine amaç para kazanmak değil. Bir ihtiyacı karşılamak.

Birleştirici Çözümler Parlayacak
Gelecekte de bu tür birleştirici çözümler sunan şirketlerin ön plana çıkması muhtemel. Sonuçta önemli olan her iki taraf için değer yaratmak. İhtiyacı olan kişileri bir araya getirmek. Bu hizmeti kullananlar için ise para kazanmak burada kesinlikle amaç değil.

Kadın Yönetici Dönemi Başlıyor

Yapay Zeka Her Şeyi Değiştirecek
Önümüzdeki dönemde iş hayatındaki kadın sayısı artacak. Burada ciddi bir artıştan söz ediyorum. Hatta kadın çalışan sayısı kesinlikle erkekleri katlayacak. Bunun altında yatan asıl etken ise yapay zeka olacak. Önümüzdeki dönemde iş yaparken daha fazla yapay zeka kullanılmaya başlanacak. 20-30 yıl sonra yapay zekanın belki de insan zekasını yakalayacağını hep birlikte göreceğiz.

Fiziksel İşleri Makineler Yapacak
Günümüzde bile önemi azalmaya başlayan fiziksel işleri gelecekte kimse yapmayacak. Çünkü bu işler otomatik olarak makineler tarafından yapılacak. Yani kısacası erkeklerin yaptığı pek çok işi makineler yapmaya başlayacak. Personel yönetimi, hemşirelik, öğretmenlik gibi daha duygusal iletişim gerektiren işleri ise otomatikleştirmek zor. Bundan 20 yıl sonra R2-D2'nun bir şekilde öğretmenlik yapacağını görmemiz mümkün değil. Bu nedenle bu tür işler devam edecek.

İnsani Özellikler Önem Kazanacak
Cerrahlık gibi bugünün önemli meslekleri ise otomatikleşecek. Sonuçta cerrahlık oldukça zor bir iştir, ancak aslında cerrahlar vücudun belirli bölgelerini çok dikkatli ve kendi vücutlarını mükemmel kullanarak tamir etmekten başka bir şey yapmıyor. Bunu teknolojiyle de geliştirmemiz mümkün. Ancak hastalarla bağ kurmak gibi bazı işlerin otomatik olarak yapılması imkansız. Bu konuda da bayanlar iyidir. Şirketleri yönetenlerin de insani özelliklerinin kuvvetli olması gerekecek. Yani üst yönetimlerde de kadın yönetici sayısı artacak.
Kaynak: Şeyma Öncel Bayıksel, Capital

Bir mezuniyet konuşması

14 Aralık 2007 Cuma

Steve Jobs'un Stanford Üniversitesinde yaptığı mezuniyet konuşmasını birçok kişi izlemiştir. Bu hayat dersi veren güzel konuşma (email ile gelince) burada da olsun istedim.
Siyah cübbenin altında kot pantalon ve sandaletleriyle Steve Jobs. Stanford Üniversitesi mezuniyet töreni. 12 Haziran 2005. Stanford Stadyumu; 4.662 mezun, 23.000 izleyici.
“Bugün dünyanın en iyi üniversitelerinden birinin diploma töreninde sizlerle birlikte olmaktan onur duyuyorum. Ben üniversiteden hiç mezun olmadım. Doğruyu söylemek gerekirse, mezuniyete en yaklaştığım an da bu an!
Sizlere hayatımla ilgili üç hikaye anlatacağım. Hepsi bu. Büyütülecek birşey değil. Sadece üç hikaye.
İlki noktaları birleştirmekle ilgili.
İlk 6 aydan sonra Reed Üniversitesinde derslere girmeyi bıraktım, ancak gerçek anlamda okulu bırakana kadar bir 18 ay kadar daha okulda kaldım. Okulu neden bıraktım?
Olay ben doğmadan başlamıştı. Biyolojik annem genç, evlenmemiş bir üniversite mezunuydu ve beni evlatlık vermeye karar vermişti. Beni üniversite mezunu bir çiftin evlatlık almasını çok istiyordu, sonunda da bir avukat ve karısı tarafından alınmam için herşey hazırdı. Tek sorun, ben ortaya çıktıktan sonra, beni evlat edinecek çiftin esasında bir kız çocuğu istediklerini anlamış olmalarıydı. Bir gece yarısı, bekleme listesinde olan müstakbel aileme bir telefon geldi: “Elimizde beklenmedik bir erkek bebek var, onu istiyor musunuz?”. Onlar da “tabii ki” diye yanıtladılar. Biyolojik annem, annemin üniversiteyi, babamın ise liseyi bile bitirmemiş olduğunu öğrendiğinde evlatlık verme işlemini tamamlayacak son kağıtları imzalamayı reddetti. Ancak birkaç ay sonra, ailemin beni üniversiteye yollayacaklarına dair söz verdikten sonra ikna oldu.
Ve 17 sene sonra üniversiteye başladım ama saf bir şekilde neredeyse Stanford kadar pahalı bir okul seçtim, ve emekçi ailemin bütün birikimleri benim okul parama gidiyordu. Altı ay sonra, buna değmeyeceğini farkettim. Hayatımla ilgili ne yapmam gerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu ve üniversitenin de bunu bulmam için bana nasıl fayda sağlayacağını çözememiştim. Ve orada durmuş ailemin hayat boyu biriktirdiği parayı harcıyordum.. Sonuçta okulu bırakmaya ve herşeyin yoluna gireceğine inanmaya karar verdim. O zaman çok korkutucu gelmişti ama geriye dönüp baktığımda hayatımda verdiğim en iyi kararlardan biri olduğunu görüyorum. Okulu bıraktığım an, zorunlu fakat gereksiz olan ve ilgimi çekmeyen tüm dersleri almama gerek kalmamıştı. Böylece sadece bana ilginç gözüken derslere girebilecektim.
Bu aslında hiç de romantik bir durum değildi. Yurt odam olmadığından arkadaşlarımın odalarında yerde yatıyor, kola şişelerinin 5 sentlik depozitolarıyla yemek alıyor, her pazar akşamı güzel bir yemek yemek için 7 mil uzaktaki Hare Krishna kilisesine gidiyordum. Çok güzeldi. Merakım ve sezgilerim sayesinde içine düştüğüm çoğu şey daha sonra benim için paha biçilmez deneyimlere dönüştü.
Bir örnek vereyim: O zamanlar Reed Üniversitesi muhtemelen ülkedeki en iyi kaligrafi dersini veriyordu. Kampüsteki her poster, çekmecelerdeki her etiket, çok güzel şekilde elle kaligre edilmişti. Okulu bırakmış olduğum ve zorunlu dersleri almak zorunda olmadığım için kaligrafi dersi alıp nasıl yapıldığını öğrenmeye karar verdim. Serif ve san serif yazı karakterleri, değişik harf kombinasyonları arasındaki boşluğu ayarlama ve harika bir tipografiyi harika yapanın ne olduğu hakkında çok şey öğrendim. Çok güzeldi; tarihsel ve sanatsal olarak o kadar inceydi ki bilim hiçbir şekilde bunu yakalayamazdı ve ben bunu muhteşem buldum. Bunların hayatımda pratik bir uygulama bulma olasılığı yoktu. Ama on sene sonra, ilk Macintosh’u tasarlarken, bir anda aklıma geliverdi. Bunların hepsini Mac’te kullandık. Mac güzel bir tipografiye sahip ilk bilgisayardı.
Eğer o derse hiç girmemiş olsaydım, Mac hiç çok yönlü yazı karakterlerine veya boşlukları doğru orantıda kullanan fontlara sahip olmayacaktı. Windows da Mac’ten kopyaladığına göre, hiçbir kişisel bilgisayarın bunlara sahip olmayacağı muhtemeldir. Okulu bırakmamış olsaydım, o kaligrafi dersine girmemiş olacaktım, ve kişisel bilgisayarlar şu an sahip oldukları o harika tipografiye sahip olamayabileceklerdi. Tabii ki üniversitedeyken noktaları ileriye bakarak birleştirmek imkansızdı. Fakat on sene sonra geriye dönüp baktığımda herşey çok ama çok berraktı.
Tekrar söylüyorum, noktaları ileriye bakarak birleştiremezsiniz; onları sadece geriye baktığınızda birleştirebilirsiniz. Noktaların gelecekte bir şekilde birleşeceğine inanmanız gerekiyor. Bir şeye güvenmelisiniz - tanrıya, cesaretinize, kaderinize, hayata, karmaya, herhangi bir şeye. Bu yaklaşım beni hiçbir zaman yolda bırakmadığı gibi hayatımı da bütünüyle değiştirdi.
İkinci hikayem sevgiyle ve kaybetmekle ilgili.
Hayatımın erken bir döneminde neyi sevdiğimi bulduğum için şanslıydım. Woz (Steve Wozniak) ve ben Apple‘ı 20 yaşındayken ailemin garajında kurduk. Çok yoğun çalıştık, ve 10 sene sonra Apple garajdaki iki kişiden, 4000 çalışanı olan 2 milyar dolarlık bir şirkete dönüşmüştü. En nadide ürünümüz Macintosh’u piyasaya sürdüğümüzde ben 30 yaşına yeni basmıştım.
Ardından kovuldum.
Kendi kurduğunuz bir şirketten nasıl kovulabilirsiniz? Şöyle: Apple büyük bir şirket haline geldiği için biz de şirketi benimle birlikte yönetebilicek, yetenekli olduğuna inandığım birini işe aldık ve ilk sene işler iyi gitti. Fakat daha sonra, geleceğe yönelik görüşlerimiz farklılık göstermeye başladı ve bir noktada koptu. Bu noktada yönetim kurulumuz onun tarafında yer aldı. Sonuçta 30 yaşında dışarıda kalmıştım. Hem de herkesin gözü önünde. Hayatımın odak noktası olan şey bir anda yokolmuştu, bu büyük bir yıkımdı.
Birkaç ay ne yapacağımı bilemedim. Bir önceki girişimci nesli yüz üstü bırakmış, rütbe tam bana teslim edilirken onu elimden düşürmüş gibi hissetmiştim. Dave Packard ve Bob Noyce’dan bu başarısızlığım için özür diledim. Fazla göz önünde olan bir başarısızlık sembolü olmuştum ve vadiden kaçmayı bile düşündüm. Fakat içimde bir şeyler uyanmaya başladı, yaptığım işi hala sevdiğimi farkettim. Apple’da olanlar bunu en ufak şekilde değiştirememişti. Dışlanmıştım ama hala aşıktım. Ve yeniden başlamaya karar verdim.
O zaman farkına varmamıştım ama Apple’dan kovulmak başıma gelebilecek en iyi şey olmuştu. Başarılı olmanın ağırlığı yeniden başlamanın hafifliğiyle yer değiştirmişti, hiçbir şey hakkında eskisi kadar emin değildim. Hayatımın en yaratıcı dönemine girmek üzere özgürleşmiştim.
Sonraki beş sene NeXT adında bir şirket kurdum, Pixar adında başka bir şirket, ve eşim olacak inanılmaz kadına aşık olmuştum. Pixar’da dünyanın ilk bilgisayar animasyon filmi Toy Story‘yi yarattık ve şu an dünyanın en başarılı animasyon stüdyosuyuz. İnanılmaz olaylar zincirinden sonra, Apple NeXT’i satın aldı, ben Apple’a döndüm ve Apple’ın yenilenmesinin kalbinde NeXT’te geliştirdiğimiz teknoloji yatıyor. Ve Laurence ile harika bir aile kurduk.
Apple’dan kovulmamış olsaydım bunların hiçbirinin olmayacağından son derece eminim. Tadı çok kötü bir ilaçtı, ama sanırım hastanın da buna ihtiyacı vardı.
Bazen hayat kafanıza bir tuğlayla vurur. Sakın inancınızı kaybetmeyin.
Devam etmeme sebep olan şeyin yaptığım işe olan aşkım olduğuna ikna olmuş durumdayım. Neyi sevdiğinizi bulmanız gerek. Ve bu aşklarınız için geçerli olduğu gibi işiniz için de geçerlidir. İşiniz hayatınızın büyük bir kısmını kaplayacak ve gerçek anlamda tatmin olmanın tek yolu harika bir iş olduğuna inandığınız şeyi yapmanızdır. Ve harika bir iş yapmanın tek yolu ise yaptığınızı sevmenizden geçer. Henüz bulamadıysanız, aramaya devam edin.
Durulmayın. Tüm gönül meseleleri gibi, onu bulduğunuz zaman anlayacaksınız. Ve her büyük ilişki gibi, seneler geçtikçe daha da güzelleşecek. Yani bulana kadar devam edin. Yılmayın.
Üçüncü hikayem ölüm hakkında.
On yedi yaşındayken, şöyle bir şey okumuştum:
“Her gününü, hayatının son günüymüş gibi yaşarsan, günün birinde haklı çıkarsın.”
Bu cümle beni çok etkilemişti ve o günden bu yana, yani 33 yıldır, her sabah aynaya bakıp, kendi kendime hep şunu sordum: “Eğer bugün hayatının son günü olsaydı, bugün (normalde) yapacağın şeyleri yapmak ister miydim?” Uzun süre art arda, “Hayır,” yanıtını verdiğimde, bir şeyleri değiştirmem gerektiğini anladım.
İnsanın kısa süre içinde öleceğini bilmesi, yaşantısına damga vuracak kararlar vermesi açısından büyük önem taşır. Çünkü her şey, tüm dış beklentiler, gururlar, küçük düşme ya da başarısızlık korkuları - tüm bunlar ölüm karşısında değerlerini yitirir, yalnızca ölümdür önemli olan.
Kaybedecek bir şeyler olduğu (tuzak) düşünceyi yok etmenin en iyi yolu insanın öleceğini hatırlamasıdır. Zaten çıplak ve savunmasızsın. Yüreğinin sesini dinlememen için hiçbir neden yok.
Bir yıl kadan önce bana kanser teşhisi kondu. Sabah 7:30?da girdiğim ultrasonda pankreastaki tümör bariz bir şekilde görünüyordu. Bense pankreasın ne olduğunu bile bilmiyordum. Doktorlar bu tip bir kanserin tedavisinin neredeyse imkansız olduğunu ve üç ila altı aydan fazla yaşamayı beklemememi söylediler. Bu, çocuklarınıza ilerideki 10 yıl içinde söyleyeceklerinizi birkaç ay içinde söylemeye çalışmak demekti. Bu, aileniz rahatı için gerekli herşeyin kısa zamanda yapılması demekti. Bu veda etmek demekti.
Bütün gün o teşhisle yaşadım. Akşama doğru biyopsi yapıldı, boğazımdan bir endoskop soktular, mide ve bağırsaklarımdan geçerek bir iğneyle pankreasımdaki tümörden birkaç hücre aldılar. Ben narkozla uyutulmuştum, fakat eşimin söylediğine göre doktorlar alınan hücreleri mikroskobun altına koyduklarında sevinç çığlıkları attığını söyledi. Benim kanserim ameliyatla tedavi edilebilecek bir türdenmiş. Ameliyat oldum ve şimdi iyileştim.
Beni ölüme en çok yaklaştıran olay budur ve umarım uzun yıllar boyunca bir daha bu denli yaklaşmam. Bu deneyimi yaşamış biri olarak diyebilirim ki ölüm faydalı fakat sadece entelektüel bir kavramdır.
Hiç kimse ölmek istemez. Cennete gitmek isteyenler bile, oraya gitmek uğruna ölümü göze almak istemezler. Oysa ölüm hepimizin ortak sonu. Şimdiye dek hiç kimse ölümden kaçamamıştır. Bunun böyle de olması gerekir, çünkü ölüm hayatın en güzel icatlarından birisi. Hayat’ın değişim ajanı. Yenilere yer açmak için, eskilerden kurtulmanın tek çaresi. Şu an için yeni sizsiniz, ama günün birinde, üstelik pek yakında siz de eskiyecek ve aradan çıkarılacaksınız. Bu kadar acımasız olduğum için üzgünüm, ama gerçek bu.
Zamanınız kısıtlı, bu yüzden başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın. Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın. Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin. Ve en önemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun. Kalbiniz ve sezgileriniz ne yapmak istediğinizi bilirler. Bunun dışındaki herşey ikinci planda.
Gençliğimde, bizim neslin kutsal dergilerinden biri sayılan, The Whole Earth Catalog adında inanılmaz bir yayın vardı. Menlo Park yakınlarında yaşayan Steward Brand adında biri tarafından şiirsel bir tarzla kaleme alınmıştı. Size anlattığım bu olay, 1960′lardan kalma, masa üstü bilgisayarlardan ve bilgisayar destekli yayınlardan önce, yani bu dergi daktilolar, makaslar ve polaroid kameraların yardımıyla yapılmıştı. Google ortaya çıkmadan 35 yıl önce, dergi formatında bir Google gibiydi: idealistti, anlaşılır bilgiler ve harika görüşlerle doluydu.
Stewart ve ekibi bunun birçok baskısını yayımladılar ve dergi miyadını doldurduğunda son bir baskı yaptılar. 1970′lerin ortalarıydı, o zamanlar sizin yaşlarınızdaydım. Son baskının arka kapağında, sabahın erken saatlerinde çekilmiş bir yol fotoğrafı vardı, hani her maceracının kendini otostop çekerken bulabileceği yollardan biri.
Fotoğrafın altında şu sözler yer alıyordu: “Aç Kalın, Budala Kalın (Stay Hungry. Stay Foolish).” Aramızdan ayrılırken bize verdikleri veda mesajları buydu. Aç Kalın, Budala Kalın. Kendim için hep bunu diledim. Ve şimdi, sizin için de aynı dilekte bulunuyorum:
Aç Kalın, Budala Kalın.
Hepinize çok teşekkür ederim.”
Steve Jobs.
Orijinal konuşma videosu için :
http://www.dailymotion.com/video/x3j81k_steve-jobs-ac-kal-budala-kal-alt-ya_people

Sudaki zehirli metali toplayan 'kumaş' üretildi


Hacettepe Üniversitesi Kimya Bölümü ile Japon Atom Enerjisi Ajansı'nın birlikte yürüttüğü araştırma projesinde üretilen "kumaş", sudaki arsenik, uranyum, nitrat gibi zehirli metalleri topluyor.
Türk ve Japon araştırmacılar, sudaki arsenik ve sülfat gibi zehirli metalleri toplayan "sentetik kumaş" geliştirdi.Araştırmada, radyasyonla ışınlanan "kumaşlar", hedeflenen metali suya kimyasal madde bırakmadan "kıskaç" gibi yakalıyor. Toplanan metaller daha sonra laboratuvarda ayrıştırılıp kullanılabiliyor.
Araştırmacılar, hem suyu temizleyen hem de değerli metalleri geri kazandıran "çevreci kumaşın" patenti için Japon Patent Enstitüsü'ne başvurdu.
METALİ "KISKAÇ" GİBİ ÇEKİP ALIYOR
Projenin Türk ortağı Hacettepe Üniversitesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Olgun Güven, proje hakkında bilgi verdi.
Prof. Dr. Güven, Japon bilim insanlarıyla 6 yıldır yürüttükleri projenin temelinde, literatürde "iyon değişimi" şeklinde bilinen sistemin yer aldığını belirtti. Güven, araştırmada plastik türleri arasında yer alan polietilenden üretilen "dokumasız sentetik kumaş" türünü kullandıklarını anlattı. Bu kumaşa toplamak istedikleri metale duyarlı malzemeyi radyasyonla ışınladıklarını kaydeden Güven, hazırladıkları kumaşların deniz ve atık sulara bırakıldığında kısa sürede hedeflenen metali "kıskaç" gibi topladığını bildirdi. Güven, "Kullandığımız, en ucuz plastik malzeme polietilenden üretilen dokumasız sentetik kumaş. Bu kumaşlara seçimli davranabilen yapıları, yani toplanacak metale duyarlı malzemeyi radyasyonla ışınlıyoruz. Bu şekilde de tek bir metale hedefleniyor ve çekip alıyoruz" diye konuştu.

DAYANIKLI KUMAŞLAR, DEFALARCA KULLANILABİLİYOR
Güven, Japonya'da denizde pilot düzeyde yürütülen projenin, Türkiye'de laboratuvar ortamında sürdürüldüğünü anlattı.
Projenin bilim dünyasında ses getirdiğini ifade eden Güven, Japon ortaklarıyla Japon Patent Enstitüsü'ne başvurduklarını bildirdi. Güven, şunları söyledi:
"Sülfat, nitrat ve klorür gibi bir çok grubu içinde barındıran baraj veya deniz suyu ile atık sulardaki zararlı metalleri toplayan bu sistem, seçimli davranabilen bir sistemdir. En önemli özellikleri, metal toplarken herhangi bir kimyasal madde salmaması ve kumaştaki metallerin sonradan ayrıştırılıp kullanılabilmesidir. Hem suyu temizliyor hem de değerli metalleri sonradan ayrıştırma şansı tanıyor. Diğer taraftan bu kumaşlar dayanıklı olduğu için tekrar tekrar kullanılabiliyor. Bu nedenle de oldukça düşük maliyetliler."
Güven, kumaşı sudaki her tür metal için modelleyebildiklerini belirterek, "Şu sıralar altın çıkarma sırasında kirlenen sulardaki siyanürü toplamak için çalışıyoruz. Bunda da başarılı olacağız" dedi.(NTV)

Kuru tarım için gen buluşu

Bilimadamları, kuraklığa karşı dayanıklı tarım ürünleri geliştirmede önemli bir buluş yaptıklarını açıkladı.
Finlandiyalı ve ABD'li araştırmacılar, tarım bitkilerinin özümsediği karbondioksit ve atmosfere yaydığı su buharını kontrol eden geni keşfettiklerini kaydetti.

Bilimadamları bu buluşun kurak koşullarda gıda üretiminin artırılması ve küresel ısınmanın kontrol altına alınmasında önemli bir rol oynayabileceğini belirtti. Bitkiler karbondioksiti emerek atmosferin düzenlenmesinde kritik bir görev üstleniyor. Bitki büyüdükçe bunu yaparken de bir yandan atmosfere su buharı bırakıyor. Bitkiler çok kurak koşullarda bu şekilde suyunun yüzde 95'ini kaybedebiliyor. Bilimadamları onyıllardır bu geni bulmaya çalışıyordu. Ancak şimdi Nature dergisinde yayınlanan araştırmaya göre bu süreci kontrol eden gen bulundu.
Araştırmacılar bu buluşun, genlerle oynayarak karbondioksit emdiği halde daha az su kaybeden bir bitki oluşturmalarını mümkün kıldığını söylüyor. Ancak Helsinki Üniversitesi'nden Profesör Jakko Kangasjarvi bunun yolun başı olduğunu söylüyor.

BBC Bilim Muhabiri Matt McGrath, yirmi yıl içinde bu buluşun ticari anlamda kullanılabileceğine inanıldığını söylüyor.

Beklenen Ar-Ge Desteği Kanunlaştı

Araştırma Ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Kanun uyarınca Ar-Ge faaliyetinde bulunan merkez ya da şirketlere vergi, SSK pirimi ve sermaye desteği sağlanacak.
Kanun Tasarısının Metnine http://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-0483.pdf linkinden ulaşabilirsiniz.

Dosyalar

9. kalkınma Planı.İş Planı.Kosgeb destekleri 1.Kosgeb destekleri 2.Kosgeb arge destekleri.Kosgeb Tekmerleri.Motivasyon.Hayaller.Tübitak teydeb destekleri.Oslo Klavuzu Işığında Yenilik.Frascati Klavuzu Işığında Ar-Ge.Problem Çözme Teknikleri.Proje Yönetimi.Toplam Kalite Yönetimi.Matriks Organizasyonlar.Fikri Mülkiyet Hakları.Marka nedir?.Marka başvurusu.Marka koruma.Bitki Islahçı Hakları.Patent Bilgisi.Verimlilk.6.çerçeve programı.Kobilerin 6.çerveve programına katılımı.6.çeçeve programında uluslararası işbirliği.
6.çerçeve programı projesi hazırlama .6.çerçeve programı projesi sunma ve değerlendirme.Finansal Analiz.Örnek Finansal Analiz.Finansal Başarısızlık.Sermaye Piyasası Kurumu.İnsan Kaynakları Yönetim Sistemi.AB'ye Özel sektörün intibakı.AB Çevre Müktesebatı.Stratejik Planlama.Bilgi Toplumu Stratejisi.Tarım Stratejileri.Kriz Yönetimi .EU Lobbying.Bilgi ekonomisinin reddettikleri.Teknokentler.Bilgi Ekonomisi.E-Ticaret'e Davet.TİKA Teknik Yardım Projeleri.Fikri Mülkiyet Hakları.Proje Yönetimi.Endüstriyel Tasarım Tescili.Tübitak Proje Destek Süreci.Pazar Araştırması ve Planlaması.Örgüt Yönetimi.Makale Yazma.Bilimsel Araştırma Teknikleri.


Yurtdışı Pazarları
Azerbaycan. Moğolistan. Türkmenistan. Kırgızistan. Kazakistan. Özbekistan. Ukrayna. Moldava. Romanya. Gürcistan. Makedonya. Bosna-Hersek.


Vizyon 2023 Teknolojik Öngörüleri
Strateji Belgesi. Üretim. Tasarım. Savunma Havacılık Uzay. Nano. Mekatronik. Malzeme. Enerji ve Çevre. Biyoloji ve Genetik. Bilişim.

Genel Bilgiler

FELSEFE
Dinler Tarihi.Atatürkçülük.
BİLİM
TOPLUM Dunya ekonomi tarihi.GIDA ÇEVRE SAĞLIK TARIM Bitki Islahı.MALZEME TEKNOLOJİ Nano Teknoloji.Bilgisayar Ağ Temelleri.ENERJİ TAŞIMACILIK UZAY Yıldızların İç Yapısı ve Evrimi.
SANAT
ROL MÜZİK EDEBİYAT YEMEK Denizlerimizdeki Balıklar.
SPOR
YAZ KIŞ MÜCADELE