EKOLOJİK TARIMDA SAĞLIKLI ÜRETİM MATERYALİ SEÇİMİ

Ekolojik tarım geleneksel tarıma oranla daha az dış tarınısal girdilerin kullanıldığı ve daha çok biyolojik uygulamaların yer aldığı alternatif bir sistemdir. Her ülke ve hatta her bölge, ekolojik tarımı kendi koşullarına uygun olarak adapte etmektedir. Bununla birlikte, ekolojik tarımın;
  • Doğa ile uyumlu şekilde üretim yapmak
  • Çevre ve insanlara olan zararı en aza indirmek
  • Toprak verimliliğini korumak
  • Elden geldiğince işletmenin kendi girdilerini kullanmasını sağlamak.
  • Yenilenmesi güç olan kaynakların kullanımını düşük düzeye indirgemek gibi bir takım ilkelere dayandığı ifade edilmektedir. Belirtilen ilkelere uygun şekilde üretim yapmada ana amaç, insanların doğanın üzerinde ve doğaya hükmedecek biçimde çalışmasını değil, aksine doğa ile beraber ve doğa ile uyum içinde görev yapmasını hedeflemektedir. Konuya bu yönden yaklaşıldığı zaman, ekolojik tarımı endüstriyel amaçlı tarımdan veya geleneksel üretim yöntemlerinden,
  • Toprak işleme ve değerlendirme
  • Hastalıklar ve zararlılar ile mücadele
  • Gübreleme
  • Yabancı ot mücadelesi
  • Sulama
  • Taşıma ve depolama işlemleri
  • Ekim nöbeti gibi özellikler açısından ayırt etmek gerekmektedir.

Görüldüğü gibi, ekolojik tarımda hastalıklar ve zararlılar ile mücadele hayli önemli bir konudur. Ancak ekolojik tarımda bu mücadele uygulamalarını geleneksel tarımda olduğu gibi, başlı başına bir bölüm olarak dikkate almamak gerekmektedir. Zira, ekolojik tarımda, kendi kendine şifa bulmak prensibi geçerli olduğundan, kültür bitkilerinin sağlığını ve mukavemet gücünü teşvik eden ve ekosistemleri zararlı organizmaların aleyhine doğru değiştiren önlemler göz önüne alınmaktadır. Geleneksel tarımda olduğu gibi, üretimde sağlıklı materyal kullanmak ve bu konuya gerektiği kadar özen göstermek ekolojik tarımın da temel adımlarından birisidir.

Burada sağlıklı üretim materyali seçimi bitki ve tohum seçimi başlıklarında ayrı ayrı ele alınarak incelenmiştir.

9.1. Bitki Seçimi

Bitkisel üretim alanındayetiştirilecek kültürbitkisinin seçiminde,

  • Yetiştirilecek bitkinin ekolojik istekleri ile tarım yapılacak olan bölgenin ekolojik faktörlerinin uyum içinde olması,
  • Üretimi yapılacak olan bitkinin verim ve kalite gibi nitelikler yönünden arzu edilen özelliklere sahip olması,
  • Üretilecek bitkinin biyotik veya abiyotik etkenlere dayanıklılık göstermesi gibi bazı faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Bu faktörler arasında çeşitli nedenlere bağlı olarak birine öncelik vermek olasıdır.

Bir yörede üretilecek bitkinin sağlıklı yetişebilmesi için öncelikle bitki- çevre ilişkisini iyi saptamak gereklidir.Bilindiği gibi, bitkiler en yüksek performanslarını kendi anavatanlarında yada buraya yakın özellikleri taşıyan alanlarda ortaya koyarlar. Diğer bir deyişle, bitkiler yetişme bölgelerindeki ekosisteme uyum sağlamışlardır. Bitkileri bazı nedenler ile (plansız yerleşim, arsa parselasyonları, orman tahribi, bilinçsiz mera kullanımı, yanlış arazi kullanımı, maden tesisi, hızlı sanayileşme, ekonomik amaçlar vb.) kendi anavatanlarının dışında yetişmeye zorlamak, yeterli ürün elde edememek ve bitkileri hastalıklar ile zararlılara daha duyarlı hale getirmek gibi sorunların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Örneğin. Akdeniz Bölgesi nde kıyı şeridindeki turunçgil tarım kuşa iç kısımlara kaydırılması bazı bitki koruma sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Gerçekıe. bitki çeşitleri arasında seçim yapmak çok çeşitli bitki topluluklarının gen merkezi olan ülkemizde hayli kolay olabilir. Ülkemiz çok serin geçen kışlara yada aşırı kuraklığa dayanabilen bazı buğday çeşitlerini, çok geç vada erken çiçek açan meyve türlerini, hastalıklara ve kirece dayanıklı asma çeşitlerini sinesinde barındırmaktadır. Bu nedenle bitkilere uygun yerler aramak verme, tarım alanları için uygun olan bitki türlerini eya çeşitlerini seçmek daha kolay ve olanaklıdır. Nitekim, bu düşünce çerçevesi içinde örneğin. Aydın ilinin incir, Bursa il nin şeftali. Samsun ve Izmir illerinin ise tütün üretimi için ideal yetişme ortamları ve uygun tarım alanları oldukları benimsenmiştir

Diğer yandan: üretilmesi istenen bitkinin varyetesi. tipi. verim ve kalite özellikleri gibi faktörler de bitki seçiminde etkilidir. Bu durum çoğunlukla üretimde ekonomik açıdan değer taşımaktadır ve amaca göre önemi değişiklik gösterebilmektedir.

Üretilecek olan bitkilerin seçiminde önemli olan diğer bir konu ise, hastalıklara yada zararlılara veya bazı çevre faktörlerine dayanıklı çeşitlerin saptannıasi ve üretimde kullanılmasıdır. Kültür bitkileri uygun ekolojilerde yetiştirilmelerine ve gerekli üretim uygulamaları yapılmalarına rağmen hastalıklar veya zararlılardan tamamen an olamazlar. Hatta, bazı hastalıkların birçok bitki koruma yöntem ile kontrol edilemediği durumlar söz konusudur. Ayrıca, kimyasal sas aşımın insaiı. hayvan ve çevre sağlığını olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir. Bu nedenlerle. son yıllarda dayanıklı çeşit yetiştirilmesi ve bunların üretimde kullanılması daha güncel hale gelmiştir. Hastalıklara. zararlılara. don ve kurağa dayanıklı çeşit yetiştirme çoğu kez ekonomik olmaktadır. Dayanıklı yada sağlıklı bitki yetiştirmede yararlanılan yöntemler hakkında aşağıda özet bilgiler verilmektedir.

9.1.1. Dayanıklı Çeşit Elde Etme

Bir bitkinin çeşitleri arasında hastalıklara duyarlılık yönünden ayrıcalıklar bulunduğu ilk kez M.Ö. 370-286 yılları arasında yaşayan Theophrastus tarafından kaydedilmiştir. Bu tarihten sonra değişik bitkilerde farklı hastalıklara karşı dayanıklı olan çeşitler üreticilere sunulmuştur. Bitki hastalıklarının önlenmesinde dayanıklı çeşitlerin seçimi ve kullanılması en ucuz, kolay, güvenli ve etkili yoldur. Iletim demetinde hastalık yapan etmenler, pas hastalıkları etmenleri, virüsler vb. gibi diğer önleııı yöntemleri ile yeterli olarak kontrol edilemeyen veya hiç bir savaşım yolu bulunmayan patojenlere karşı dikkate alınması gereken tek yöntem dayanıklı çeşit kullanımıdır. Dayanıklı çeşit elde etmede genellikle 3 ana yöntemden yararlanılmaktadır:

  • Seleksiyon
  • Mutasyon
  • Kombinasyon (melezleme).

Seleksiyon: Seleksiyon yönteminden yararlanarak yapılacak seçimlerde seçim yapılacak bitkisel materyalin mutlaka arzu edilen verim ve kalite özelliklerini taşıması gereklidir. Bu yöntem istenilen bu özellikleri taşıyan matervaller arasında hastalığın yoğun olarak görüldüğü yerlerde ve yıllarda özellikle yabancı döllenen türlerde hasta bitkiler arasından sağlıklı olanların aranıp seçilmesine dayanır. Ancak, seçilen bireylerin gerçekten hastalığa dayanıklı olup olmadığını yada tesadüfen patojenin enfeksiyondan kurtulduğunu ortaya kovahilmek için yapay epidemi ortamlarında yetiştirilmeleri ve incelenmeleri gereklidir. Bu ortamlarda da dayanıklılık gösteren bireylerin, patojenin virüleııt ırkının kulanıldığı yapay epidermilerde hastalanma durumlarına bakılmaktadır. Daha sonra, yapay epidemilerde olumlu bulunan bireyler, agronomik özellikleri arzu edilen nitelikte ise çoğaltılmakta ve üreticilere aktarılmaktadır. Ülkemiz, bir çok kültür bitkisinin ana vatanı olduğu için, seleksiyon yönünden geniş bir kaynak mevcuttur. Elde edilecek dayanıklı çeşitlerin kalite. verimlilik, piyasaya uygunluk vb. gibi özelliklerini de dikkate alarak kolay ve oldukça ucuz olan bu yöntemden yararlanmak mümkündür. Örneğin. A.B.D.' nde bulaşık alanlarda farklı çeşıtlerin yetiştirilmesi ile Fusarium solguııluğuna dayanıklı bireylerin seleksiyonu yapılmış ve başarı sağlanmıştır.

Mutasyon: Bazı mutagenik maddelerin kullanılması ile bitkilerde hem hastalık ve zararlılara hemde çevre şartlarına karşı dayanıklı mutanlar elde etmek mümkündür. Bazı durumlarda da üretim alanında meydana gelen doğal mutasyon nedeni ile dayanıklı bireyler ortaya çıkabilir. Mutasyona uğratılan veya mutasyon sonucu meydana gelen bireyler, daha sonra patojenin virülent bir ırkının kullanıldığı yapay epidemi ortamlarında yetiştirilerek dayanıklılık yeteneklerini sürdürme durumları açısından incelenmektedir. Bu aşamadan sonra, dayanıklılıklarını sürdüren bitki bireylerinin çoğaltılması gerçekleştirilir. Ancak bu yöntemin tüm bitkilerde başarılı bir biçimde kullanılarnadığı da ifade edilmektedir.

Kombinasyon: Bu yöntem melezlerne adı ile bilinmektedir. Kendine döllenen hitkilerde bazı karakterler oldukça sabittir. Yönteme göre ilk yapılacak işlem, agronomik özellikleri iyi olmasada konukçu bitkinin istenilen hastalığa dayanıklı olan hatlarını veya bireylerini belirlemek veya seçmektir. Dayanıklı hatlar yada bireyler saptandıktan sonra, bunların agronomik özellikleri istenilen düzeyde olan bireyler ile melezlenmesi çalışmalarına başlanılır. Elde edilen F1 melezleri kendi aralarında çaprazlanarak F2 melezleri ortaya çıkarılır. Daha sonra bu melezler arasında seleksiyon yapılarak, istenilmeyen özelliklere sahip hatlar deneme dışı bırakılır ve amaca uygun olanlar geriye doğru melezlenmek sureti ile homozigot hatlar veya bireyler elde ediler. İstenilen özellikleri taşıdıkları saptanan homozigot hatlar yada bireyler çoğaltılır ve üreticiye sunulur. Bu yöntem uzun süreli çalışmaları kapsamaktadır. Kombinasyon yönteminde bir çeşitin hastalığa dayanıklı kültür veya yabani formu kullanılabilir. Ayrıca türler veya cinsler arasında melezleme yapılmaktadır. Örneğin, marul mildiyösüne dayanıklı olan Lactuca serricola ile kültürü yapılan marul (Lactuca sativa) melezlenerek dayanıklı bireyler elde edilmiştir. Aynı şekilde, Brassica spp. ile Rııphanus spp. melezlenerek kök uru hastalığı etmenine (Plasmodiophora brassica) karşı dayanıklı bireyler (Raphano brassica) ortaya çıkarılmıştır.

Dayanıklı çeşit elde etme çalışmalarında, dayanıklılık üzerinde çevre koşullarının ve patojenin tipi (yaprak veya toprak patojeni) ile virülensinin önemli etkisi olduğu dikkate alınmalıdır. Örneğin, kara leke hastalığı etmenine (Venluria inaequalis) karşı Ereğli (Konya) dayanıklılık gösteren misket elma çeşiti, Kastamonu ve Amasya illerinde duyarlı olmaktadır.

Yapılan gözlemler ve denemeler sonucunda; ateş yanıklığı hastalığı etmenine Kieffer çeşiti armutların dayanıklı ve Santamaria ile Williams çeşitlerinin duyarlı oldukları, Amerikan asma anaçlarının filoksera' ya dayanıklı olduğu, üçyapraklı adlı anacın soğuk koşullara direnç gösterdiği, Demir elması çeşitinin kara teke hastalığı etmenine ve Vitis labrusca adlı türün külleme hastalığı etmenine dayanıklılık ortaya koyduğu belirlenmiştir. Diğer yandan, bazı sanayi domatesi çeşitlerinin (Sun 6229, Sun 6235, Shasta, Reliance, AG 2270, AG 2271, APTX 403, Centurion, XPH 12047 vb.) aynı anda Verticillium ve Fusarium gibi hastalık etmenleri ile nematot' lara karşı dayanıklık gösterdikleri ifade edilmektedir.

Özetlemek gerekirse,

  • Ortama patojenin yeni ırklarının bulaşması
  • Patojenin yeni ırklarının oluşması
  • Bitkinin yetiştirildiği ortamın koşullarındaki değişimler dayanıklılığı değiştirebilmektedir.

Daha öncede belirtildiği gibi, dayanıklı çeşit elde etme özellikle diğer yöntemlerle önlenmesi güç olan veya hiçbir savaşım yolu bulunmayan hastalıklar için önem taşımaktadır. Burada üzerinde durulması gerken konu ise, belirli bir hastalığa karşı elde edilen dayanıklılığın geçerli olan agronomik ve pomolojik özellikler ile bir araya getirilmesi ve bunun sürdürülebilmesinin sağlanmasıdır.

Bitkilerde gerçek anlamda dayanıklılık, bitkinin genetik yapısı ile ilişkilidir. Dayanıklılık bazen bir veya bir kaç gen ile kontrol edilebilirken (monogenik veya oligogenik), bazen çok sayıda gen (poligenik) tarafından yönetilmektedir. Örneğin, lahana ve bezelyede Fusarium solgunluğu ve soğanda antraknoz hastalıkları etmenlerine karşı dayanıklılık bir yada birkaç gen tarafından idare edilmektedir. Buna karşın;pas. si külleme vb. hastalıklarda patojenlerin ırklar oluşturabilmeleri nedeni ile dayanıklılığın çok sayıda gen ile ilişkili olduğu ifade edilmektedir.

Bazı durumlarda, bitkilerin gelişme hızlarından veya vejetasyon sürelerindeki değişmelerden kaynaklanan geçici dayanıklılık ortaya çıkabilmektedir. Hızlı bir gelişme gösteren veya hızlı büyümesi teşvik edilen bazı bitki çeşitleriııde hastalık etmenlerine kalıcı olmayan bir dayanıklılık durumu söz konusudur. Örneğin, hızlı gelişen buğday çeşitlerinde sürıne hastalığı daha az görülmektedir. Bunun nedeni, sisternik olarak bitki gövdesinde ilerleyen fungusun miselinin büyüme hızının bitki gövdesinin gelişme hızına yetişemernesinden dolayı danelerin etmenin sporları ile dolamamasıdır. Bazen, bitkilerin ekim yada dikim zamanını erken veya geç döneme almak sureti ile bitkilerin duyarlı oldukları evre ile patojenin yoğun görüldüğü çevre birbirinden ayrılabilir. Bu durumda, bitkiler patojenlerin olduğu dönemde daha olgun ve gelişmiş dokulara sahip oldukları için biraz daha dayanıklı olurlar. Örneğin, tahıllarda erken ekim kara pas hastalığı etmenine, lahanalarda geç ekim külleme hastalığı etmeninin (Erysiphe cruciferarum) ve açıkta yetiştirilen domates ve biberlerde ise erken veya geç dikim stolbur (big bud) etmenine bu şekilde dayanıklılık ortaya koyabilmektedir.

9.1.2. Çapraz Koruma

Karşı koyma veya Cross Protection adları ile de bilinen bir uygulama şeklidir. Burada, bir bitkinin bir patojenin virülensi az olan bir ırkı ile bulaştırılacak aynı patojenin virülent ırkına karşı korunması amaçlanmaktadır. Bu tip uygulamaların bazı bitki-patojen kombinasyonlarında denendiği ve başarılı sonuçlar alındığı görülmüştür. Örneğin; turunçgillerin Tristeza Virüsü, domates ve biber bitkisinin Tütün Mozayık Virüsü, kestanelerin Endothiaparasitica, bazı Solanaceae üyelerinin Pseudomonas solanacearum ve bir kısım tahılların Fusarium oxysporum adlı etmenlerin virülensi düşük ırkları ile değişik yöntemler kullanılarak inokule edildiğinde patojenlerin virulent ırklarının hastalık oluşturmadıkları saptanmıştır. Görüldüğü gibi, ekolojik sistem içinde kendi kendine bir şifa bulunması durumu bu uygulama ile mümkün olabilmektedir.

9.1.3. Meristem Kültürü
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]

Bilindiği gibi, bitkilerde meristem devamlı olarak bölünebilme yeteneğine sahip olan hücrelerin oluşturdukları dokulardır. Bu dokuların sayesinde bitkiler yeni hücre ve organlar kazanarak büyürler. Meristem kültüründe esas, meristemin bir kaç yaprak taslağı ile izole edilerek uygun bir besi ortamına yerleştirilmesi ve tam bir bitki elde edilmesidir. Bu yöntem, özellikle hastalıklar ile bulaşık olan bitkilerden hastalıksız bireyler elde etmek amacı ile yaygın olarak kullanılabilmektedir. Hastalıklı bitkilerde patojenler, geç dönemlere kadar hızla bölünerek çoğalması nedeni ile meristeme ulaşamamaktadırlar. Yani, diğer bir deyişle hastalıklı bitkilerin meristem kısımları patojenler ile bulaşık değildir. Bu özellikten yararlanarak patates, şekerkamışı, bezelye, karnabahar, çilek, muz, turunçgiller, süs bitkileri vb. birçok bitki türünde meristem kültürü aracılığı ile virüssüz ve solgunluk hastalıkları etmenlerini (Fusarium spp. ve Verticillium spp.) içermeyen bitkiler ortaya çıkarmak mümkündür. Meristem kültürü, son yıllarda termoterapi (sıcaklıkla iyileştirme) ile birleştirilerek hastalıksız bitkiler elde edilmesi, bitki ıslahı, bitkilerin uzun süreli muhafazası ve klasik yöntemler ile üretilmesi güç yada yavaş olan bitkilerin hızlı üretimi amaçları ile kullanılmaktadır. Meristem kültürü sonucunda elde edilen hastalıksız üretim materyali, tamamen bulaşık bitkilerde yeni tesislerin kurulması için bir başlangıç yada stok materyali olarak değerlendirilmektedir.

9.2.Tohum Seçimi
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]

Tohum bitkilerin kültüre alınmasından bu yana yararlanılan önemli tarımsal girdilerin başında gelmektedir. Zira bitkisel üretimde toprak işlemesi, sulama, gübreleme, mekanizasyon ve bitki koruma gibi uygulamalar en iyi şekilde yerine getirilseler bile, yeterli ürün elde edebilmek kullanılan tohumluğun niteliğine ve kalitesine bağımlı olmaktadır. Yeni bir bitki meydana getirebilen generatif veya vegetatif bitki kısımlarına genel anlamda tohumluk denilmektedir. Dikkat edilirse, bu kavramın içinde bitkisel üretimde kullanılan tohum, yumru, gövde çeliği, stolon ve rizom yer alabilmektedir. Uretime yüksek nitelikli tohumla başlamak, ürün ve kaliteyi garanti ettiğinden, başarılı bir yetiştiriciliğin ilk koşulunu kaliteli tohumluk oluşturmaktadır. Yüksek nitelikli tohum denildiği zaman çimlenme hızı, gücü ve vigoru yüksek, genetik özellikleri yönünden sat morfolojik özellikleri gelişmiş ve hastalıklar ile zararlılardan arındırılmış tohum anlaşılmaktadır. Ancak, son yıllarda bu özelliklere makina ile ekime uygun olma, hızlı ve homojen çıkış göstermesi, ekim zamanındayeterli nem içermesi ve kaplanmış olması gibi kriterlerde eklenmiştir.

Görüldüğü gibi yüksek nitelikli tohumda aranılan özelliklerden birisi de, bunların hastalıklar ve zararlılar yönünden temiz olmaları durumudur. Tohumların özellikle hastalıklar ile bulaşık olması halinde karşılaşılabilecek olumsuz etkileri aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür:

  • Elde edilen ürün miktarının azalması
  • Tohumun çimlenme yeteneğinin azalması veya kaybolması
  • Bitki hastalıklarının ortaya çıkması ve yayılması
  • Tohumlarda renk ve şekil değişmeleri
  • Tohumlarda biyokimyasal değişmeler
  • Tohumlarda toksin oluşması

Diğer taraftan tohumlardaki mekanik zararlanma ile hastalık ve zararlı kavramlarını ayırt etmek gereklidir. Zararlanma bir tohumun bünyesinin (yapısının) fiziksel veya hayvansal etki ile hasar görmesidir. Orneğin; yara oluşması, mekanik hasar ve böcek zararı bazı zararlanma tipleridir. Hastalık ise bir tohumun normal yaşam fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyen yada bozan bir faktördür. Hastalık uygun olmayan ortam koşullarının (fizyolojik kökenli) doğrudan etkisi ile oluşabildiği, gibi patojenler (biyotik kökenli) nedeni ile de meydana gelebilir. Tohumlarda görülen hastalıklar ve zararlanmalar aşağıda verilen ana başlıklar altında toplanabilmektedir.

  • Tohumlarda genetik kökenli bozukluklar
  • Tohumlardaki mekanik zararlar
  • Tohumlarda böceklerin neden oldukları zararlar
  • Fizyolojik kökenli tohum hastalıkları
  • Patojenlerin neden oldukları tohum hastalıkları
  • Tohumlarda diğer faktörlerin neden oldukları bozulmalar

Bunlar arasında patojenlerin neden oldukları tohum hastalıkları. diğerlerine oranla daha fazla önem taşımaktadır. Günümüzdü çoğu bitkilerde de hastalık yapabilen 2400 adet mikroorganizma (virüs, bakteri, fungus vb.) 383 adet bitki cinsinin tohumlarında hastalık meydana getirebilmektedir. Son yıllarda yapılan ıslalı ve çeşit geliştirme çalışmaları sonucunda belirli hastalık etmenlerine karşı dayanıklı yada tolerant olan bazı türler elde edilmiş ve tohunıları ticari olarak satışa sunulmuştur. Bunlar arasında Fusarium oxysporum subsp. apli' ye dayanıklı kereviz. Helinihosporium maydis'e dayanıklı mısır, Helminthosporium oryzae'ye dayanıklı çeltik, Phytophthora infesians'a tolerant patates. belirli virüslere tolerant vada dayanıklı olan hıyar. kabak ve marul gibi bitkilerin tohumları yer almaktadır.

Patojenlerin yayılmalarını önlemek ve patojenlerin neden oldukları ürün kayıplarını en düşük düzeye indirebilmek için tohumlarda bulunan enfeksiyonları belirlemek gereklidir. Bunu için patojenleri saptamak amacı ile yapılan testlerde ana hedef, tohumlardaki etmenleri bulmak, teşhis etmek ve tohunıluğun hangi düzeyde bulaşık olduğunu saptamaktır. Bu sağlık testlerinde:

  • Kullanılacak yöntemin basit, ucuz ve hızlı olması
  • Sonuçların bir örneği yansıtması
  • Patojenin kolayca tanınabilmesi
  • Yöntemin uluslararası kullanınıa uygun biçimde olması gibi özelliklerin bulunması istenmektedir.

Günümüzde, tohumlardaki hastalık etmenlerinin saptanmasında yaygın biçimde kullanılan yöntemler aşağıda şematik olarak gösterilmektedir.

Üreticilerin kalitesi yüksek olan tohum alırlarken dikkat etmesi gereken konuları şu şekilde sıralayabiliriz;

  • Genetik olarak saf olduğu belli olan tohum alınması
  • Paket içinde olan tohumun tercih edilmesi
  • Paket üzerinde üretici firmanın markası, üretim yılı tohum miktarları veya adedi, çim lenme gücü vb. bilgilerin olmasına dikkat edilmesi
  • Tohurnun ilaçlı olup olmadığının incelenmesi
  • Tohumların üretime başlamadan 1-2 ay önce alınnıası
  • Üreticilerin yalnızca kullanacakları miktarda tohumu alması
  • Tohumların şekil, renk, temizlik vb. özelliklerine özen gösterilmesi
  • Paket üzeriııde bazı tohum kaynaklı etmenlerden temiz olduğuna ilişkin bilginin olup olmamasını kontrol etme

Üreticilerin satın aldıkları tohumlarda, üretim dönemi öncesi sağlık testleri yaptırmaları, onların güvenli üretim yapma şanslarını arttırmaktadır. Yapılan bir projenin bulgularına göre; sanayi domatesi çeşitlerine ait tohum örneklerinde bazı etmenler ile bulaşık olma durumu 1991 yılında % 60 iken, 1995 yılında bu değerin % 5-6 düzeyine inmesi, üreticilere bir dekar başına yaklaşık olarak 1500-2500 kg'lık bir ürün artışı sağlamıştır.

9.3. Seçiminde Bitki Ekstraktlarından Yararlanma

İnsan ve hayvanlarda olduğu gibi, bitkilerin de hastalık etmenleri ve zararlıların saldırılarından kendilerini korumak için bazı savunma sistemlerine sahip oldukları bilinmektedir. Bu sistemler diken gibi fiziksel engeller ile etmen yada zararlıların etkinliklerini engelleyen veya onlara toksik olan biyokimyasal maddeler arasında değişen bir dizin içinde yer almaktadır. Hastalık etmenleri ve zararlıların aktivitelerini etkiledikleri bilinen maddeler çok değişkendir ve bunların arasında genellikle amino asitler, şekerler, enzimler, fenol yapılı bileşikler, alkaloidler, saponinler, glukosinolatlar ve glikozitler bulunmaktadır. Bitkilerin savunma sistemleri ile ilişkili olabilen bu tip maddelerin ekstraksiyonu ve kullanılmaları bazı ürünlerin hastalık etmenleri yada zararlılara olan dayanıklılıklarını arttırmaya yardımcı olabilmektedir. Bitki ekstraktlarının etkilerinin daha çok bitkilerin yapısal yönden kuvvetlenmeleri ile bağlantılı olduğu ifade edilmektedir. Örneğin, bitki ekstraktları fungus miselyumlarının penetrasyonuna ve emici böceklere karşı dayanıklılığı arttırmakta yada etmen ve zararlıyı öldürmekten ziyade bunların saldırılarını önlemek amacı ile bitkinin kuvvetli bir biçimde gelişmesini teşvik etmektedir. Bazı bitki ekstraktları ticari preparatlar halinde satışa sunulmuş bulunmaktadır. Orneğin; B io-S değişik bitki ekstraktlarına ilaveten kükürt içeren bir preparat iken, Bio-Blatt adlı preparat soya fasülyesindeki lesitin adlı maddeyi yapısında bulundurmakta ve külleme hastalıklarının önlenmesinde kullanılmaktadır. Bununla birlikte, bitki ekstraktlarının iyileştirici etkiden çok koruyucu biçimde etkili olduğunu gözden uzak tutmamak gereklidir. Ayrıca, bitki ekstraktlarındaki etkin maddelerin çoğu aromatik yada suda erıyebilir nitelikli bileşikler oldukları için güneş ışığının etkisi ile hızlı bir şekilde yapısal değişme gösterebilmekte ve etkililiklerini yitirebilmektedir. Dığer yandan, bitki ekstraktlarının etkin liginde ekstraktın elde edildiği bitki materyalinin yaşı, olgunluk durumu ve üretildiği yöre de önemli bir faktördür.

9.4. Ekolojik Tarımda Sağlıklı Üretim Materyali Seçimi

İLKELER:

  • Doğa ile uyumlu şekilde üretim yapmak
  • Çevre ve insanlara olan zararı en aza indirmek
  • Toprak verimliliğini korumak
  • Elden geldiğince işletmenin kendi girdilerini kullanmasını sağlamak.
  • Yenilenmesi güç olan kaynakların kullanımını düşük düzeye indirgemek.

AYIRICI ÖZELLİKLER:

  • Toprak işleme ve değerlendirme
  • Hastalıklar ve zararlılar ile mücadele
  • Yabancıot mücadelesi
  • Taşıma ve depolama işlemleri
  • Gübreleme
  • Ekim nöbeti
  • Sulama

ANA HEDEF: Sağlıklı üretim materyali kullanmak

BİTKİ SEÇİMİ:

  • Yetiştirilecek bitkinin ekolojik istekleri ile tarım yapılacak olan yerin ekolojik faktörlerinin uyum içinde olması
  • Üretimi yapılacak olan bitkinin verim ve kalite gibi nitelikler yönünden arzu edilen özelliklere sahip olması
  • Üretilecek bitkinin biyotik veya abiyotik etkenlere dayanıklılık göstermesi.

Japon Balıkçıları Ve Felsefeleri




Japonlar taze balığı hep çok sevmişlerdir.


Fakat Japonya sahillerinde bol balık
bulmak mümkün olmamaktadır.

Balıkçılar, Japon nüfusu doyurabilmek

için daha büyük tekneler

yaptırıp daha uzaklara açılabilmişlerdir.

Balık için uzaklara gidildikçe, geri dönmesi de
daha çok vakit alır olmuştur.

Dönüş bir-iki günden daha uzarsa, tutulan

balıkların da tazeliği kaybolmaktadır.



Japonlar tazeliği kaybolmuş balığın
lezzetini sevmemişlerdir.


Bu problemi çözebilmek için balıkçılar

teknelerine soğuk hava depoları kurdurmuşlardır.

Böylece istedikleri kadar uzağa
gidip, tuttuklarını da soğuk hava deposunda dondurulmuş

olarak saklayabileceklerdi.


Ancak Japon halkı taze ile donmuş balık lezzet
farkını hissedebiliyordu.


Ve donmuş olanlara fazla para ödemek

istemiyorlardı.


Balıkçılar bu defa teknelerine balık
akvaryumları yaptırdılar.

Balıklar içeride biraz fazla sıkışacaklardı,

hatta birbirlerine çarpa çarpa birazda

aptallaşacaklardı, ama yine de canlı kalabileceklerdi.

Japon halkı canlı olmasına rağmen bu balıkların da
lezzet farkını anlayabiliyorlardı.


Hareketsiz, uyuşmuş vaziyette günlerce yol gelen balığın,
canlı, diri hareketli taze balığa göre

lezzeti yine de etkilenmişti.

Balıkçılar nasıl olacakta

Japonya'ya taze lezzetli balığı getirebileceklerdi?


Siz olsaydınız ne yapardınız?


Hedeflerinize ulaşır ulaşmaz, mesela mükemmel bir
eş buldunuz veya çok başarılı bir firmaya
girdiniz, borçları ödediniz v.s.

Heyecanınız kaybolmaya başlamaz mı? Aşırı çalışmanız

gerekmiyorsa rahatlamaz mısınız?

Lotoda büyük ikramiyeyi kazananlar parayı

savurmaya başlamaz mı?

Japonların taze balık probleminde olduğu
gibi çözüm aslında basittir.


1950'lerde L.Ron Hubbart'ın gözlemlediği üzere:

İnsanoğlu ancak hırs iddiası içinde bulunursa

anormal çabalar sarf eder.


Ne kadar akıllı, uzman, inatçı iseniz iyi bir problemle

uğraşmaktan o kadar zevk alırsınız.


Problem sizi ne kadar zorluyorsa ve siz onu adım adım
çözebiliyorsanız bundan da o derece mutluluk duyarsınız,

heyecan duyarsınız ve enerji dolu, canlı, ayakta kalırsınız.



Japonlarda balıkları yine teknelerindeki
akvaryumlarda tuttular,
ancak içine küçük bir de

köpekbalığı attılar.


Bir miktar balık köpekbalığı tarafından yutulmuştu,

ama geride kalanlar son derece hareketli ve taze kalabilmişlerdi.


Buradan da görüleceği üzere sorunlardan kaçmaktansa, onların içine dalıp, boğuşmak ve çzümler üretmek gerekir


Sorunlar çok ve çeşitli olabilir.

Ümitsiz olmayın.


Onları tanıyın, organize edin, kararlı olun, daha

çok bilgi ve yardım desteği ile onları amacınız doğrultusunda çözülmeye zorlayın.

Kafanızın içine bir köpekbalığı atın ki, sorunlarınız ve çözümleriniz yenilenip diri kalsınlar; bu da hayatın kendisi oluyor zaten...




Bölgesel Olarak Kullanılan Sosyal Ağ Siteleri

Sosyal paylaşım siteleri kavramını en çok pekiştiren site Facebook olmuştur. Dünya çapında bir site görünümüne kavuştuktan sonra belkide şu andaki yeni tasarımın bir önceki hali kullanıcıları ve hızlı basit kullanım açısından patlamayı yaşattı. Bu yazıma Facebook’a değinerek başlamamın sebebi konunun en büyük muhattabı olmasıdır.

Ülkeler bazında internet kullanıcılarını hangi sosyal ağ sitelerini kullandığına bakacağız. Bir Facebook birde Google’ın türk mühendisinden güney amerikayı kasıp kavuran Orkut bir diğer Amerikalı MySpace hepsi bir arada ama hepsi de internetin kızışan piyasasında, başarının sırrı ise ayrıntılarda gizli olduğunu artık biliyoruz.

Hangi bölgede ve ülkede hangi sosyal ağ siteleri kullanılıyor bunlara göz atalım. İlk olarak Güney ve Kuzey Amerika’dan başlayalım. Teknoloji devlerinin anayurdu Amerika’da müthiş bir MySpace kullanımı var. Onu yine aynı oranda takip eden Facebook. Ama ciddi bir Myspace kullanımı mevcut.

Bir not düşmem gerekiyor aslında buraya, MySpace’ın bu başarısı karşısında birçok şirket, MySpace ile balıklamasına bir rekabete girmeye cesaret edemiyor. Bunun yerine bu şirketler pazarda niş (spesifik bir kesim) bulmaya çalışıyorlar ve hala bu konuda bir şansları olduğunu düşünüyorlar. Paralar da bunu başarabilmek adına harcanmaya devam ediyor. Burada kilit nokta ise insanlara sosyal içerikli hizmet ve fırsatların, bunların dışında kalan bir takım çekici özelliklerle birlikte sunulacağı siteler hazırlamak.

Kuzey Amerika’da ise ciddi bir Facebook kullanım potansiyeli var. Canada bir anlamda Facebook kullanımı ile California’daki MySpace merkezine göz kırpıyor.

Google’ın sosyal ağ sitesi Orkut ise Latin Amerika ülkelerinde ciddi bir kullanımı söz konusu. Brezilya, Arjantin gibi sosyal paylaşım sitelerine olan ilgide Orkut ön sırayı alıyor. Zaten Orkut’un en başarılı olduğu ülkeler ve bölgeler buralar. Bir diğerleride onlarada aşağıya doğru karşımıza çıkacak olan Asya ülkelerinden Hindistan, Pakistan gibi ülkeler.

Güney Amerika’nın belli bir kısmı daha doğuda yer alan Peru bir diğer bu alandaki site olan Hi-5’i aktif olarak kullanıyor. Amerika demişken biraz daha aşağıya inip Meksika’yı unutmak olmaz. Onlarda Hi-5’i en aktif kullanan ülkeler arasındalar.

Ve gelelim Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı Avrupa’ya. Baştan söyleyeyim Facebook fırtınası burada da devam ediyor. Tabi –ki önemli olan Avrupa ülkelerinden bazılarının kendi sosyal ağ sitelerini popüler olarak kullanması bu alandaki rakabetin önemini ortaya koyuyor. Alt resimde Avrupa’yı görüyorsunuz. Mavi olarak en dikkat çekici ülke Rusya Federasyonu. Rusya özellikle kendi sosyal ağ sitesini çıkarmış olmanın verdiği rahatlıkla V Kontakte adlı sitelerini kullanıyor.

Yine İspanya’da Tuenti adlı sosyal ağ sitesi aktif olarak kullanıyor. Fransa Skyrock adlı resim, video paylaşımı ağırlıklı sitesiyle bu alanda ülkelere karşılık veriyor bir anlamda. Litvanya’da aynı şekilde One.lt adındaki arkadaşlık sitesiyle bu alanda yer alan ülkelerden birisi. İngiletere’de Facebook kullanımı oldukça fazla. İngiltere’nin komuşusu bilişim şirketlerinin Avrupa’daki genel merkezleriyle adından söz ettiren İrlanda’da ise Bebo sosyal ağ sitesi aktif olarak kullanılıyor. Polonya’da yine ülkenin kendi resmi dilinde yayın yapan yerli üretim bir sosyal ağ sitesi dikkat çekiyor Grono adlı sitesi kullanıcılar arasında aktif olarak kullanılıyor.

Ve geliyoruz Orta Doğu Afrika ülkelerine. Yine haritadan belli olduğu gibi ciddi bölgede ciddi bir Facebook kullanımı söz konusu. Haritada dikkat çekici önemli noktalardan birisi bölgenin sosyal ve ekonomik bir sıkıntı içerisinde olması gri renkli ülkelerdeki bırakın internet’i bilgisayar kullanımı oranları bile çok düşüktür. Yanlızca resmi devlet kurumlarında bilgisayarların uluslararası konulardaki iletişimleri için kullanılıyor. Bölgede Facebook kullanan ülkeler Libya, Mısır, Sudan, Tunus, Tanzanya, Kenya, Morocco, Arabistan, Yemen, Nijerya, Güney Afrika, Madacascar.

Sarı renkli dikkat çeken site İran’dan arapça içeriğiyle Cloob.com Bu site İran ile sınırlı kalmamış ve özellikle kendine Arabistan gibi ülkelerden de belli bir kullanıcı oranı çekmeyi başarmış. İran devlet yönetimi belli dönemlerde internet’te sosyal ağ sitelerinin içeriklerinde dini yönden uygun bulmayıp erişime kapattığı dönemlerde kullanıcılar Cloob’a yönelmek durumunda kalıyorlar. Çünkü bölgede Orkut kullanımıda var ancak ülke bazında bir hizmet olması dolayısıyla site editörleri dini yönden ve şeriat kanunlarına uygun olmayan içeriklere titiz davranmaya özen gösteriyorlar. Afrika’da yine bir popüler sosyal ağ sitesi Hi-5’de var. Hi-5 kullanan ülkeler de Mozambik, Angola, Kamerun, Senegal, Burkina Faso. Şimdi sizleri bu Afrika ülkeleri şaşırtmasın. Çünkü belli bir kullanıcı oranı mevcut, ülkelerin genelinde internet kullanımı söz konusu değil. Yanlızca bu ülkelerin hangi sosyal ağ sitesine girdiklerini belirtiyor bu oranlar.




Güney Kore’de CyWorld sosyal ağ sitesi ağırlıklı olarak kullanılıyor. Arkadaşlık bulma, ürün satışı, haberler gibi içerikleri barındıran site bu açıdan ciddi bir kullanım oranı yakalamış durumda. Çin’de Xiaonei sitesi ağırlıklı olarak kullanılıyor. Facebook kullanımı’da iyi sayılır ama Xiaonei’nin üstünlüğü ciddi bir boyutta. Zaten siteye girdiğiniz zaman Facebook vari bir görsel tasarım ile karşılaşıyorsunuz hatta tamamen Facebook klonlamasından diyebiliriz ) ama yine de uzun süredir yayın yapan bir site.

Orkut’un bir anlamda en sıcak yuvası Hindistan sosyal ağ sitelerinde tercihini bu Google türk yapımı siteden yana kullanmış. Hemen komşu ülke Pakistan istatistiklerde Facebook diyor ama Google’dan uzmanlar orada da Orkut ile lideriz cevabını veriyor. Bölge’de Hi-5 kullanan ülkeler Tayland, Kamboçya, Moğolistan, Nepal.

Friendster kullanımında bölge de Endonezya, Filipinler liderliği üstlenmiş durumda. Japonya’da yine resmi dilinde yayın yapan Mixi.jp kullanım oranı ile lider konumunda. Tayvan’da Wretch adlı sosyal paylaşım sitesi aktif kullanımı ile üst sıralarda. Ve son olarak Avustralya’da Facebook kullanımı ile sosyal ağ siteleri arasında en üst sırada. Kısaca genel bir değerlendirme yapmak gerekirse Facebook kullanımı genel oranda liderliği sürdürüyor. Ama şu mesaj önemli özellikle Avrupa ülkelerinin kendi sosyal ağ sitelerini tercih etme meselesinde Türkiye olarak bizde azımsanmayacak bir oranla kendi sitelerimizi kullandığımızı belirtmek istedim. Aklıma ilk gelen Mynet bu açıdan önemli bir platform.

Sosyal ağ siteleri için bu örnekler artırılabilir. Ancak hepsinde ortak olan özellik sadece sosyal içerikli bir ağ kurmayı başarmış olmaları değil, bunu yaparken aynı zamanda spesifik bir işlevi de yerine getiriyor olmaları. Geleceğin başarılı sitelerinin çıkış noktası da bu olsa gerek…

http://baybedava.wordpress.com/2009/01/18/bolgesel-olarak-kullanilan-sosyal-ag-siteleri/


EKOLOJİK TARIMDA İLKE VE KAVRAMLAR

Günümüzde, çevre koruma, insan ve toplum sağlığı bilinci ülkelere göre farklı düzeylerde olmakla birlikte çok büyük gelişmeler göstermiştir. Çevre kirliliği denildiğinde genellikle hava kirliliği, endüstriyel atıklar, nükleer atıklar ses kirliliği gibi kirlilik konuları öncelikle akla gelmektedir. Fakat çevreyi sömüren ve kirleten, sentetik kimyasal girdileri çoğu zaman kontrolsüzce kullanan konvansiyonel tarımın yarattığı kirlilik, doğal dengenin bozulmasına neden olan etkileri, çevre kirliliği ve besin zincirleriyle tüm canlılara ulaşabilen hayati tehlike,
diğer kirlilikler kadar dikkat çekmemektedir. Entansif, yoğun tarım adlarıyla da isimlendirilen konvansiyonel tarım yönteminin amacı birim alandan en yüksek ürünü kaldırmaktır. Bu amaca ulaşmak için genellikle tek üründe uzmanlaşmış insanlar, monokültür tarım ve ürünü garanti altına almak için gittikçe artan oranlarda kullanılan sentetik mineral gübreler ve sentetik kimyasal tarım ilaçları tercih edilmiştir. Bunun sakıncaları zamanla ortaya çıkmıştır.
Örneğin doğal dengenin bozulması, toprağın erozyona uğraması ile toprak kayıplarında nispi artışlar, toprakta organik madde ve humus yokluğu nedeniyle toprak mikroorganizma hayatının tahribi, toprak profilinde A horizonunun kaybı ve mineral toprak profilinin kalışı ve benzeri olaylar gösterilebilir. Sürekli monokültür, münavebenin gereği gibi yapılmaması, söz konusu ürünlere zarar veren hastalık ve zararlıların aşırı çoğalmalarına neden olmuş ve algınlar yaşanmıştır. Bu kez, mücadele etmek için bilinçli olarak kullanılmayan sentetik kimyasal pestisitler, bazı faydalı ırkların kaybolmasına neden olmuş ve biyolojik mücadele ortamı tahrip edilmiştir. Daha çok ürün amacı ile topraklar aşırı şekilde sentetik mineral maddelerle gübrelenmiştir. Bunlardan özellikle çabuk yıkanan azotlu gübrelerin yer altı sularına kadar ulaşmasıyla, hayvan ve insanlarda nitrat zehirlenmeleri görülmüştür.
Yetiştiricilikte ürünün kalitesi ikinci plana atılmıştır. Daha ekonomik ürün elde etmek için mekanizasyonun arttırılması ve özellikle bilinçsiz uygulamalar, toprağın canlı tabakasını yok etmiş ve hard-penler (sert tabakalar), toprakta sıkışmalar yaratarak erozyonu teşvik etmiştir. Görünüşte ekonomik gibi görünen üretim, aslında en kıymetli varlığımız olan toprağın canlı kısmının ölmesi veya akıp gitmesi ile bize çok pahalıya mal olmaktadır. Bu gibi örnekler tarımla uğraşan herkesin gördüğü ve çeşitlendirebileceği cinstendir. ABD’de pestisitlerle ilgili çok çarpıcı bir örneğe göre l950’den 1967’ye kadar pestisit kullanımı % 168 oranında artmıştır. Buna karşılık 1960 yılında pestisitlere dayanıklı 160 adet potansiyel zararlı türü bilinmekte iken bu sayı günümüzde yaklaşık %300 oranında artmıştır. Bunun anlamı, pestisitlere dayanıklı daha güçlü salgınlar yapabilecek zararlı biotiplerinin ortaya çıkışı ve doğal beslenme ortamlarının tahrip edilmesi nedeniyle kültür bitkilerine yönelen türlerin çoğalması demektir.
Yukarıda saydığımız koşullar karşısında gelir düzeyi yüksek ülkeler başta olmak üzere birçok ülkelerde bilinçlenerek örgütlenen üretici ve tüketiciler doğayı tahrip etmeyen yöntemlerle, insanlarda toksak (zehirli) etki yapmayan tarımsal ürünleri üretmeyi ve tüketmeyi tercih etmeğe başlamıştır. Bu amaçla yeni bir üretim tarzı, konvansiyonel tarıma alternatif olarak ortaya konmuş ve değişik ülkelerde Ekolojik veya Organik veya Biyolojik Tarım isimleriyle anılmıştır. Ekolojik tarım Avrupa Birliği ve FAO tarafından alternatif üretim yöntemi olarak kabul edilmiş ve programlarına alınmıştır.
Bu çerçevede Ekolojik tarımı ana hatları ile şu şekilde tanımlayabiliriz:
“Ekolojik tarım, ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal
dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini
içermekte olup, esas itibariyle sentetik kimyasal ilaçlar ve gübrelerin kullanımının
yasaklanmasının yanında, organik ve yeşil gübreleme, münavebe, toprağın
muhafazası, bitkinin direncini arttırma, parazit ve predatörlerden yararlanmayı
tavsiye eden, bütün bu olanakların kapalı bir sistemde oluşturulmasını talep eden,
üretimde miktar artışı yanında ürünün kalitesinin de yükselmesini amaçlayan bir
üretim şeklidir.”
3.2. Ekolojik Tarımın İlkeleriEkolojik tarımda farklı bitkisel ve hayvansal ürünler için farklı üretim yöntemleri mevcut olup bunların ortak ilkeleri şunlardır:
1. Öncelikle, tarımsal üretimde, üretim ile ilişkili tüm faktörler ve olaylar bir bütün halinde dikkate alınmalı ve ekolojik üretim yapan tarım işletmesinin kendi kendine yeterliliği sağlanmalıdır. Bunun için toprak. bitki, hayvan ve insan arasındaki doğal döngünün doğal kökenli ham maddeler kullanılarak mümkün olduğunca işletmenin kendi içinden veya yakın çevresinden sağlanmasına gayret edilmelidir.
2. Tarımsal üretimle beraber ortaya çıkan ve yakın çevreden temin edilen tüm ham maddelerin ve diğer işletme girdilerinin çevreyi tehdit eden her türlü etkisi azaltılmalı veya bunlardan tamamen kaçınmaya çalışılmalıdır.
3. Toprağın iyileştirilmesi ve içindeki organizmaların korunması, beslenmesi sağlanmalı; toprak sömürülmemeli; tersine doğal verimliliği arttırılmalıdır. Bunu sağlamak için münavebe, organik gübreleme yapılmalı ayrıca uygun toprak işleme yöntemleri kullanılmalıdır.
Örneğin çiftlik gübresi ve/veya organik atıklar kullanılarak aerobik ortamda hazırlanan kompost amaca uygun bir şekilde kullanılır. Bundan başka kaya unları, alg ürünleri, diğer ilave maddeler kullanılabilir ve yeşil gübreleme yapılabilir.
Bu uygulamalarla toprağın biyolojik olayları teşvik edilerek bazı bitki besinleri dolaylı yoldan hareketli hale getirilmekte böylece bitkinin sağlıklı ve dengeli büyümesine ortam sağlanmaktadır.
4. Bitkilerin hastalıklar ve zararlılara karşı direnci bazı ek desteklemelerle arttırılmalıdır. Örneğin, çok yıllık bitkilerde, bitki altına ve/veya sıra aralamada yapılacak ekimlerin mevcut ekolojik ortama uygun ve dengeli karışımlar halinde hazırlanıp uygulanması, yapılacak münavebelerde karışımda baklagil miktarının yüksek tutulması, bitkisel üretim ve hayvancılığın kombine edilerek yapılması gibi uygulamalarla bitkilerin direnci arttırılabilir.
5. Bitki tür ve çeşitlerinin (keza hayvanların) seçiminde, üretim yapılacak yerin ekolojik koşulları ve bu koşullarda hastalıklara en az seviyede yakalanma olasılıkları dikkate alınmalıdır. Bunun yanında sağlıklı, dayanıklı tohum, fidan ve hayvan kullanılmalıdır.
6. Ekolojik tarımda, bitki sağlığı açısından yukarıda adı geçen ve etkileri uzun sürede görülebilen önlemler yanında erken uyarı sistemlerinin kullanılması
ve faydalı canlıların teşvik edilmesi de bitki koruma kavramının önemli bir parçasıdır.
Bu konuda zararlılarla mücadelede biyoteknik yöntemler (örneğin Bacillus thuringiensis preparatları, feromon tuzakları, faydalı akarlar v.b.) ve kültürel önlemler (örneğin yabancı otların toprak işlemeyle veya yakarak yok edilmesi, vb.) uygulanabilir. Eğer sorun ürünü tehdit edici boyutlara ulaşırsa o zaman bitkisel veya mineral kökenli özel maddeler ve preparatlar kullanılabilir.
7. Yukarıda anlatılan, toprak strüktürünü iyileştirici ve humus miktarını arttırıcı önlemlerle beraber toprağı koruyucu, enerji tasarrufu sağlayan, çalışılan verim koşullarına uygun toprak işleme yöntemleri uygulanmalıdır. Bunun için, toprağın yapısı ve koşullarına dikkat edilmeli, çizici aletlerle çalışılmalı, pulluk gibi toprağı devirerek işleyen aletlere mümkün olduğunca az yer verilmeli ve temel kural olarak gereğinden fazla sayıda toprak işlemeden kaçınılmalıdır.
8. İşletmedeki hayvanların sağlığının iyi, verimlilik kapasitesinin yüksek ve uzun ömürlü olması teşvik edilmelidir. Bunun için ağılların usulüne uygun olması, beslenmenin mümkün olduğunca işletmenin kendi ürünleri ve yem bitkileri ile sağlanması, yemlere kimyasal maddeler (antibiyotikler, kilo arttırıcı katkı maddeleri vb.) katılmaması, uygun ıslah çalışmaları ile istenen gelişmelerin temin edilmesine çalışılmalıdır.
9. Yetiştirilen hayvan sayısı kullanılan tarımsal arazi büyüklüğüne uygun olmalı ve bir hektar için gübre miktarı 170 kg/N/Ha/yıldan fazla olmamalıdır. Bu değere göre bir hektar arazide 2 adet inek veya sığır, 13,3 koyun veya keçi, 580 etlik piliç veya 230 yumurta tavuğu v.d. beslenebilir. Eğer barınak kullanılacaksa yönetmelikte belirtilen sayılarda kanatlı, büyük veya küçükbaş bulundurulabilir. Bununla beraber ekolojik tarım mevcut koşullara göre gereken çiftlik gübresi dışarıdan temin edilerek hiç hayvan beslemeden de yapılabilmektedir.
10. Bilindiği gibi tarımsal üretimde, verim ve kalite arasında ters bir orantı mevcuttur. Genel kural olarak ikisi arasında denge kurulmalıdır. Ancak ekolojik tarımda bu denge oluşturulur iken verimdeki artış ile birlikte ürün kalitesindeki artışta ihmal edilmemelidir.
11. Ekolojik üretim yapan tarım işletmesinde başta petrol olmak üzere fosil yakıtlar ve diğer enerji kaynakları optimum verimi sağlayacak düzeyde azami tasarruf kuralına uyularak kullanılmalıdır. Enerji kullanımında güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi gibi doğal enerji kaynakları olabildiğince tercih edilmelidir.
12. Tarım işletmesi çok yönlü ve çekici bir şekilde düzenlenmelidir (Peyzaj düzenlenmeleri, meyve bahçeleri vb.). Bu amaçla dinlendirici etkiye sahip bir mekanın kurulması, bunun muhafazası ve uzun süreli faydalı üretim (sürdürülebilirlik) esas alınmalıdır.
13. Ekolojik tarım işletmeleri gelişme olanakları bulunan; üreticiye, çalışanlarına tatmin edici kazanç ve imkan sağlayabilen yeterlilikte olmalıdır. Ekolojik işletmede, işletme organizasyonu çok yönlü olduğundan dolayısıyla pazara farklı ürün çeşitleri sunulabildiğinden işletmecinin rizikosu azalmaktadır. Bunun yanında işletmede kullanılan enerji ve girdilerdeki azalma ekonomik avantaj sağlamaktadır.
14. Ekolojik tarımda kullanımı yasaklanan bazı maddeler şunlardır:
Sentetik kimyasal gübreler ve sentetik kimyasal ilaçlar.
Depoda koruyuculuğu arttıran ve hasattan sonra olgunlaşmayı teşvik edici sentetik kimyasal maddeler.
Bitki ve hayvan yetiştirmede hormonlar ve büyüme düzenleyici maddeler.
15. Ekolojik tarım girdi kullanılmadan yapılan bir tarım şekli değildir. Kullanılacak girdiler yönetmelikte belirtilen maddeler olmalı veya ekolojik tarımda kullanma sertifikasına sahip ürünler olmalıdır. Örneğin; 1l Temmuz 2002 tarih 24812 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan yönetmelikte de ifade edildiği gibi, ekolojik olarak üretilmiş ürünlerin işlenmesi ve hazırlanması sırasında kullanılabilecek maddeler yanında, ekolojik tarımsal üretimde bitki besin maddesi olarak ve hastalık kontrolünde kullanılabilecek ürünler ve bunların kullanım koşulları belirtilmiştir. Buna göre;
3.2.1.Gübreleme ve toprak iyileştirmede kullanılabilecek maddeler:Çiftlikte üretilen Organik Maddeler: Çiftlik gübresi, çiftlik sıvı atıkları (şerbet), kurutulmuş çiftlik gübresi ve dehidre kanatlı gübresi, kanatlı ve çiftlik gübresinden elde edilmiş kompostlar, bitki atıkları ve yeşil gübreler, saman, yaprak ve diğer bitkiler, fındık cüruf kompostu, bitki yaprakları ve diğer maddelerden yapılan kompostlar.
Diğer Organik Maddeler: Diğer kaynaklardan sağlanan sap ve saman kültür mantarı üretim artıkları bıçkı tozu, talaş, ağaç artıkları ve kabukları, talaş ve tahta parçaları, ağaç kabuğu kompostu, ağaç külü, deniz yosunları ve deniz yosunu ürünleri, kuş gübreleri, solucan ve böcek dışkıları, gıda ve tekstil endüstrisinden sağlanan organik yan ürünler, turta (torf, peat), gübre için bitki kaynaklı ürünler (ör; yağlı tohum küspesi, mait vs.), organik kentsel atıklardan yapılan kompost
Hayvansal Kaynaklı Ürün ve Yan Ürünler: Kan unu, tırnak ve boynuz unu, kemik unu (veya jel formu), balık unu, et unu, tüy, saç unu, yün kürkü, saç, süt ürünleri.
Mineraller ve Kakaçlar: Humat, ham hürnik asit tozu (Leonardit), Hürnik asit, alçı taşı (jips), tebeşir, doğal kalsiyum karbonat, yumuşak kaya fosfatı, krandalit, fosfolit, Alüminyum Kalsiyum fosfat, silvinit, karnalit, lagbenit, kainit, dolomit, epsomit, deniz yosunu esaslı fosil kayalar, tüf, kükürt, borat, kaya unu, demir sülfat, demir vermikulit, perlit, klinoptilolit, cüruf, sodyum klorür, şeker üretiminden elde edilen endüstriyel kireç, mikro elementler (eser maddeler) (kontrol organınca tanınmış)
Mikrobiyol Gübreler: Rhizodium bakterileri, azotlu bakteriler, azospirillum, Clostridium, mavi-yeşil algler, inikorizalar.
3.2.2Bitki zararlı ve hastalıkların kontrolünde kullanılabilecek ürünler
Bitki ve hayvansal orijinli maddeler: Nem ekstraktı, hidrolize proteinler, lesitin, balmumu, jelatin, nikotin ekstraktı, nane ve kimyon yağı gibi yağlar, chrysanthemum cineria efolium’dan ekstrakte edilen doğal proteinler, quasria ekstraktı, retonone ekstraktı.
Biyolojik Zararlı Kontrolünde Kullanılacak Mikroorganizmalar:
Bakteri, virüs ve mantar gibi organizmalar (ör: Bacillus thuringiensis preparatları, granüler yapıda virüs preparatları
Tuzak, Dağıtıcı ve Çekicilerde Kullanılabilen Maddeler: Diamonyum fosfat, metaldehit, feromo, sentetik piretroitler (sadece deltamethrin veya lambda cyhalothrin).
Geleneksel Olarak Kullanılan Maddeler: Bakır hidroksit, bakır oksiklorür, bakır sülfat, bakır oksit, etilen, arap sabunu, kalinit, kalsiyum polisülfit, parafın yağları, mineral yağlar, potasyum permanganat, kuartz tuzu, kükürt, demir III ortofosfat.

Gelecekte kimlik no'larımız ne işe yarayacak?



Operatör: Pizza xxx'i aradığınız için teşekkürler.

Müşteri: Merhaba, sipariş verebilir miyim..?

Operatör : Evet... siz... Bay Mehmet Selami'siniz ve Kadıköy'deki evinizden
arıyorsunuz. Ev numaranız 216-xxx 61 62, ofisiniz 216-xxx 70 80 ve mobil telefonunuz
xxx 201 25 25...

Müşteri: Bütün numaralarımı nereden biliyorsunuz?

Operatör : Sisteme bağlıyız efendim.

Müşteri: Bir bol sucuklu, pastırmalı, kıymalı pizza istiyorum...

Operatör : Bu iyi bir fikir değil efendim!

Müşteri: Nasıl yani?

Operatör : Tıbbi kayıtlarınıza göre tansiyonunuz ve kolesterolünüz oldukça yüksek
efendim.

Müşteri: Nasıl?... Peki ne almalıyım?

Operatör : Diyet Maydanoz-Brokoli Pizza'mızı deneyin. Seveceksiniz.

Müşteri: Seveceğimden nasıl emin olabilirsiniz ki?

Operatör : Geçen hafta bir kitapçıdan 'Maydanozun Faydaları' ve 'Brokoli Yemekleri'
kitaplarını almıştınız efendim.

Müşteri: Tamam; teslim oluyorum... Ondan bana 3 aile boyu gönderin lütfen. Ne kadar
tutuyor?

Operatör : 6 kişilik aileniz için bu yeterli olacaktır efendim. Toplam 61 YTL.

Müşteri: Kredi kartıyla ödeyebilir miyim?

Operatör : Maalesef nakit ödemeniz gerekecek efendim. Kredi kartınız limitini
doldurmuş ve geçen yılın Kasımından beri bankanıza 3720,55 YTL borçlusunuz. Buna
aldığınız plazma tv taksitleri de dahil değil üstelik....

Müşteri: Sanırım adamınız buraya gelmeden önce yakındaki bir ATM'den nakit çekmem
gerekecek.

Operatör : Yapamazsınız efendim. Kayıtlarınıza göre bugünkü nakit çekme limitiniz olan
1000 YTL'yi doldurmuş durumdasınız.

Müşteri: Önemli değil, siz pizzaları gönderin.
Adamınız gelene kadar parayı ayarlarım. Gelmesi ne kadar sürer?

Operatör : Yaklaşık 45 dakika efendim; ama bu kadar beklemek istemiyorsanız 34 ZVT
666 plakalı motosikletinizle gelip daha kısa sürede buradan kendiniz de alabilirsiniz. ..

Müşteri: Ne!

Operatör : Sistem kayıtlarına göre böyle plakalı bir scooter motosikletiniz var...

Müşteri: *'!^ *%^**%^I7*

Operatör : Sözlerinize dikkat etseniz iyi olur efendim. Unutmayın ki 15 Temmuz
1997'de bir polise hakaretten tutuklanmıştınız...

Müşteri: [Sessizlik.. ]

Operatör : Başka bir isteğiniz var mı efendim?

Müşteri: Yok... Bu arada; reklâmınızdaki 3 şişe bedava kolayı da gönderiyor musunuz?

Operatör : Normal olarak gönderirdik efendim, ama kayıtlarınıza göre siz bir
diyabetliksiniz, size Zero Cola gönderiyorum...

Halı'da Neredeyiz?


Endüstriyel araştırmalar gösteriyor ki halı alırken dikkat edilen en önemli faktörler fiyat ve renk. Renk ve fiyat önemli olsa da ürün kalitesi ve mekana döşendiğinde halının nasıl bir performans göstereceği gibi temel kriterlerin de önüne geçmemelidir. Peki, farklı halıların kaliteleri ve performansı nasıl karşılaştırılır?

Farkında olsak da olmasak da halı almak en önemli yatırım kararlarımızdan biridir. Ev ve arabanın ardından, halı "tüketici satın alma döngüsü" içinde gerçekleştirdiğimiz en önemli 3. satın alımdır. Tüketicilere halı piyasasında binlerce renk ve desen seçeneğiyle geniş bir ürün yelpazesi sunuluyor. Seçenekler bu kadar çokken, sizin için hangi halının doğru seçim olduğuna kara vermek çok kolay olmayabilir. Aslında, halı satın alma sürecinde olan insanlar satın alma kararlarında onlara yol gösterecek bilgi olmadığından yakınıyorlar. Çoğu üretici ürünleri ile ilgili şirket bazlı bilgilendirme yapıyor ama tüketiciler halı seçimlerinde kendilerine yardımcı olabilecek bağımsız ve objektif bilgi istiyorlar.

Endüstriyel araştırmalar gösteriyor ki halı alırken dikkat edilen en önemli faktörler fiyat ve renk. Renk ve fiyat önemli olsa da ürün kalitesi ve eve kurulduğunda halının nasıl bir performans göstereceği gibi temel kriterlerin de önüne geçmemelidir.

Peki, farklı halıların kaliteleri ve performansı nasıl karşılaştırılır?
Avustralyalı halı üreticileri bu iş için ACCS'yi geliştirdi. ACCS endüstriyel bir sınıflandırma programıdır. ACCS halı kalitesi ve performansı ile ilgili herkesin anlayabileceği türden bilgileri halı alıcılarına vermek amacıyla tasarlanmıştır. ACCS 17 yıl önce bir grup Avustralyalı halı üreticisi tarafından oluşturuldu ve Avustralya iç pazarına halı satan tüm büyük üreticiler ürünlerini sınıflandırmak için ACCS'yi kullanıyor. Tescilli sertifika markası olan ACCS Sertifika Anlaşması uyarınca, ACCS'yi imzalayanlar katı kural ve düzenlemelere uymayı taahhüt eder ve ACCS Teknik Yönergelerine uygunluğunun tespit edilmesi için ürünlerini onaya sunarlar.
Programın tüm noktaları yetkili makamlar tarafından incelendi ve ACCS markası Avustralya Fikri Mülkiyet Kurulu tarafından tescillendi.

ACCS Etiketi
Farklı Yer Yönerge Etiketleri ACCS'ye göre sınıflandırılmış halıları tanımlar. Bu etiketlerde halının sınıfına uygun kurulum veya "yoğun trafik" koşuları gösterilir. İki tür yer yönerge etiketi vardır. Konut kullanımı sınıfında bulunan bir halıda mavi etiket bulunur ve kurumsal kullanım sınıfında bulunan halılarda ise kırmızı etiket bulunur. Her iki kullanım sınıfında da bulunan halılar ise her etiketi de taşır. Konut ve kurumsal kullanım klasmanları "hafif, orta, ağır ve ekstra ağır" olarak da kendi arasında ayrılır.

Kalite ve Performans Testi
ACCS'ye göre sınıflandırılmış ürünlerin aşağıdaki alanlarda asgari üretim ve performans kriterlerini yerine getirmesi gerekir:

Renk sağlamlığı: Asgari kriterlerin 3 Avustralya Standart renk sağlamlığı testinde yerine getirilmesi gerekir.
- Islanma durumunda sağlamlık: Avustralya Standardı AS2001.4.8'e göre test edilir.
- Renk sağlamlığı: (şampuan solüsyonu) AS2001.4.8.
- Işığa maruz kalma durumunda sağlamlık:BS1006 BO2.

Çekilebilir Madde (AS2001.3.4): Doğal yün yağlarının kalıntıları veya üretim sırasında iplik ve elyaflara uygulanan yağların işlenmesinden sonra artık yağlar bulunabilir. Çekilebilir madde testi hallının iplerindeki yağ oranının maksimum değerleri geçip geçmediğini kontrol eder. Kirlenmeyi en aza indirgemek için çekilebilir maddeyi minimum değerde tutmak çok önemlidir.

Halı Tüyü Tespiti (AS2111.15): Newton cinsinden halının üzerindeki tüy öbeğini yerinden çıkarmak için gerekli güç miktarını ölçer. Test ayakkabı tokaları ve sandalye ayakları gibi nesneler tarafından halının tüyleri üstünde sürtünme ve çekilme etkilerini tekrar eder.
Bağ Şiddeti (arka dokular arasında) Newton cinsinden (AS2111.16) tafting halılar için sağlam bir zemin oluşturan birincil ve ikincil destek dokularını ayırmak için gereken gücün miktarını ölçer.
İplik Bükülmesi: Kesiksiz ince telli naylon iplik için minimum iplik bükülme seviyelerinin yakalanması gerekir. Tüy öbeklerinin dik durmasını sağlamak için bükülme seviyeleri kesik tüylü halılarda önemlidir.
Böcek Mukavemeti: %100 yün veya içinde yün olan halılar halı güvesi ve halı böceğine karşı özel muameleden geçirilmelidir. Woolmark Avustralya yapılması gereken özel işlemleri ve oranları belirler.
Aşağıdaki parametreler sınıflandırma sırasında bağımsız bir tekstil laboratuarı tarafından dışarıdan test edildi:

Yüzey Tüyü Kütlesi (AS2111.4) gram cinsinden m2'ye düşen kullanılabilir halı ipliğinin ağırlığını ölçer. Ölçülen Yüzey Tüyü Kütlesi yapım yoğunluğu ACCS'nin yapı yoğunluğu faktörlerini belirleme hesaplamalarında kullanılır. Halının dokuması ne kadar "sıksa" halı o kadar iyi performans gösterecektir. Ancak, tüy ağırlığı sıklıkla karıştırılmamalıdır.

Öbek Sıklığı (AS2111.9) birim alan başına düşen halı ipliği öbeklerinin sayısını ölçer ve ACCS hesaplamalarında diğer bir sıklık ölçüsü olarak kullanılır.

Tüy Kalınlığı (AS2111.5) halının kullanılabilir tüy yüksekliğinin ölçümüdür. Elde edilen rakam ACCS sıklık hesaplamaları ve Dinamik ve Statik Yükleme hesaplamaları için de gereklidir.

Dinamik Yükleme (AS2111.2) halının Dinamik Yükleme makinesi tarafından bin darbeye maruz kalmasını sağlar ve bu işlemin ardından eski halini almasına izin vermeden halının tüylü üst kısmı yeniden ölçülür. ACCS onaylı bir halının minimum performans seviyelerine ulaşması gerekir ve iyi performans gösteren halılar ACCS'nin puanlama sistemi tarafından tespit edilir.

Statik Yükleme (AS2111.14) halı üzerinde 24 saat süreyle ağır bir yük bulunduktan sonra halıda meydana gelen kalınlık kaybını ölçer. Bu test ağır bir mobilyanın çarpma etkisini yaratmak için kullanılır. Minimum sonuçların alınması gerekir ve daha iyi performans gösteren halılar ACCS puanlama sistemi tarafından tespit edilir.

Yanıcılık (AS2404/AS2111.18): ACCS onaylı tüm halıların temel bir yanıcılık testinden geçmesi gerekiyor. Halı örneği üzerine methanamine tableti yerleştirilir ve bir süre sonra halının yanma davranışı ölçülür. Bu test halının ateş almasına neden olacak bir ateş kaynağının etkisini yaratmak için kullanılır ve test edilen halılar üzerinde 8 kez denenir.

Hızlandırılmış Aşınma Testi
(Hexapod Tumbler IWS247/251/284): Aşındırıcı ayak trafiğinin etkisini canlandırmak için örnek halı üzerinde çivili ağır bir kütle yuvarlanır. Test sırasında, içinde 6 çivili ağırlık bulunan çember örnek halının üzerinde gezdirilir. Çember ilk önce 1,500 ve sonra 8 bin kez çevrilir ve renk ile doku değişiklikleri testten geçirilmeyen halı örnekleriyle karşılaştırılarak tespit edilir.

Garanti
ACCS onaylı halılar minimum 2 yıllık ACCS garantisi taşır. Piyasada daha uzun süreli garanti veren markalar bulabilirsiniz ancak ACCS garantisi diğer garantilerin aksine kapsamlı bir dizi yapım ve performans standardıyla ilişkilidir. ACCS garantisi üretici tarafından verilir, ACCS'nin sertifikasyon kurulu tarafından değil.

Avustralya Halı Birliği
"The Carpet Institute of Australia" (CIAL) Avustralya halı üreticilerini temsil eden ulusal bir sanayi birliğidir. "The Carpet Institute of Australia" Avustralya halı endüstrisinin geliştirilmesini amaçlayan ve kar amacı gütmeyen bir birliktir. 1967 yılında "Carpet Manufacturers' Federation of Australia" adıyla kurulan CIAL hem yerel halı üreticilerini hem de halı endüstrisine mal ve hizmet satan şirketleri temsil eder. Birliğin 15 asil üyesi arasında halı üreticileri, iplik, dolgu malzemesi ve yapıştırıcılar gibi ara ürünlerin üreticileri ve halı altlığı gibi yan ürünlerin üreticileri yer almaktadır. CIAL'in yedek üyeleri arasında ise üreticilere ve genel anlamda halı endüstrisine mal ve hizmet satan şirketler yer alıyor. Birliğin 15 asil üyesi 34 yedek üyesi bulunuyor. CIAL üyesi halı üreticisi şirketlerin toplam halı üretimindeki payı ise %95'i buluyor.

Kaynak: halionline.net

Topraktaki Organik Maddenin Devamlılığı ve Korunabilirliği, Organik Tarımdaki Önemi

Bileşiminde % 40-45 lignin, % 30-35 protein ile karbonhidratlardan oluşan humus, ligno-proteinat bileşimlidir. Humusun içeriğinde bulunan C ve N oranı C/N dar ise humus kolaylıkla ayrışır, geniş ise zor ayrışır. İşte içerisinde çoğu besin elementlerini de içeren humusun topraklara ilavesi nasıl ki zorunlu ise organik tarımda bu materyalin korunması iki kat daha zorunludur. Yine organik tarımda toprağın organik maddesi ne kadar önemli ise bu organik maddenin uzun yıllar itibariyle kullanabilirliği yani korunumu da o derecede önemlidir. Topraklara ait bir çok fiziksel, kimyasal ve biyolojik olaylar üzerine direk veya dolaylı yollarla etkili olan organik madde, ülkemiz mineral topraklarında pek yüksek düzeylerde bulunmamaktadır. Toprağa ait her horizonun organik madde veya humus içeriği de ayrımlı toprak gruplarında olduğu gibi geniş sınırlar içinde dağılım gösterir. Sürekli çayır bitkilerini içeren toprakların en üst horizonlarında % 15'lere çıkan organik madde, tarla topraklarında % 1 .5-4 düzeylerine geriler. Turba yataklarında ise yer yer % 100'Iere ulaşabilir. Bitki örtüsünün çeşidi yanında, miktarına ve iklim-toprak koşullarına da bağımlı olan organik maddenin büyük bir kısmı hızla ınineralizasyona uğrarken bir kısmı da humifikasyona girer. Daha önceki konularda da değindiğimiz gibi çeşitli faktörlerin etkilemesi sonucu organik maddenin parçalanıp, ayrışnıası bazı koşullarda ise yıkanarak kaybolması söz konusudur. Bu nedenle toprağa kazandırılan organik maddenin korunması amacına yönelik bazı önlemlerin alınması ve uygulanması zorunludur. Bunları kısaca şu şekilde sıralayabiliriz;
a) Topraktaki organik madde miktarı, toprak işlenmesiyle direk ilişki halindedir. Toprağın işlenmesi organik maddenin ayrışmasını hızlandırır. Bu nedenle topraktaki organik madde düzeyinin düşmesini önlemek gerekir. Toprağın organik madde içeriğini yeniden arttırmak hem zor hem de pahalıdır. Toprakların yüzeysel işlenmesi veya daha az işlenmesi demek, toprağa daha az oksijen girmesi demektir. Bu da organik matervalin kısa sürede ayrışması işlemini geciktirecektir. Bu konuda yapılan birçok araştırma bulunmaktadır. ABD'de yapılan bir çalışmada on yıllık bir süreçde hiç sürülmemiş bir tarla toprağı ile klasik sürürn
işlemlerinin uygulandığı aynı tarla toprağının organik madde içerikleri karşılaştırıldığında, hiç sürüm yapılmayan toprağın ilk 5 cm'de % 4.5-5 organik madde bulunurken ışlenen toprakta bu değer %2-2.5'lara inmiştir. Özellikle toprak yüzeyine yakın derinliklerde (15-20 cm) belirgin bir organik madde farklılığı saptanmıştır.
b) Toprağa verilen organik maddenin temeli azottur. Topraktaki organik maddenin yarayışlığı toprağa ilave edilen N ile gerçekleşir. Bu nedenle toprakdaki azot miktarını arttıran baklagil türü bitkilerin toprağa kazandırılması gerekir. c) Kompost denilen materyal olan yaprak, saman, mısır, ot artıkları vb. bitkisel kökenli artıklar uygun koşullarda çürümeye bırakılmalıdır.
d) Toprağın organik madde içeriğinin az olması durumunda, topraktaki organik maddenin kökenini oluşturan bitkisel artıkların oluşabilmesi için azot dışında diğer bitki besin elementlerinin de ilavesi zorunludur.
e) Topraktan kaldırılan ürün sonrası anız materyali topraktan uzaklaştırılmamalıdır.
f) Eğer mümkün ise rotasyon sistemine göre üretim yapılmalıdır. Sürekli çapa bitkisi demek toprağın sürekli işlenmesi, yani organik maddenin hızla ayrışması ve mineralize olması demektir. Oysa tahılgillerin tarımında sürekli çapa yoktur.
g) Ülkemızde de genış yataklar halinde bulunan ve ticari olarak da satılan torf ve turba türü zengin organik madde içeren artıkların da topraklara ilavesi olumludur.
h) Organik maddenin ilavesi sonucu toprakta oluşan organomineral bileşikler, organik bileşiklerin mikrobiyel ayrışmaya karşı dayanıklılığını arttırmakta ve ayrışma sürecini geciktirmektedir.
ı) Ahır gübresi veya çiftlik gübresi organik madde kazanımında iyi bir kaynaktır. Bitki besin maddeleri ve özellikle de zengin olan ahır gübresinin toprakta yine özellikle uygun toprak işleme ile korunumu da önemlidir.
i) Toprağa verilecek organik materyalin toprak yüzeyine serpilmesi yerine bitki kökleri civarına ve belli bir derinliğe (25-30 cm) gömülmesi pratik olarak güç olsa da idealdir.
j) Baklagil türü bitkileri içeren yeşil gübreleme toprağa organik nıadde kazandıran önemli bir girdidir. Ancak bitkilerin mutlaka çiçeklenmenin başlangıcında toprağa karıştırılması ve karıştırmanın pek derin yapılmaması uygundur. Yine mümkün olduğunca az toprak işleme de artı bir girdi sağlayacaktır.
k) Özellikle eğimli topraklarda büyük bir kaybı söz konusu olan organik madde, alınacak erozyon önlemleri ile azaltılır.
1) Çeşitli doğal kökenli atıklar olan, mezbaha atıkları, tütün fabrikası atıkları, pamuk küspesi, prina, cibre, kemik tozu, kan tozu, tarımsal ürün işleyen fabrika atıkları gibi atıklar laboratuvar analizleri ve hatta tarla kalibrasyon çalışmaları sonucuna göre toprağa organik madde kazandırmada kullanılabilir.

Yeni Mercedes Benz SCL600




Gaz Pedalı yok, Fren Pedalı Yok, Direksiyon da yok… Arabayı sadece bir Joystick’le kullanıyorsunuz.

Organik Tarımın İnsanlar İçin Önemi

Organik (ekolojik) tarım, belirli kural ve gereklilikler çerçevesinde yapılan ve doğayı sömürmeyen sürdürülebilir tarım yöntemidir.


Organik tarımın nitelikleri Bu yöntemde kimyasal gübre, ilaçlama, hormon gibi dış etkenler kullanılmaz. Tamamen atalarımızın doğal üretim yöntemlerinin günümüz agronomik bilgiler ışığında yapılmasıdır. Yöntemin en büyük zafiyeti ürün maksimizasyonuna izin vermeyişidir. Diğer bir deyişle kantitatif yöntemlere göre daha az ürün elde edilir. Risk, diğer yöntemlere göre daha fazladır. Tüm bu etkenler ekolojik tarım ile üretilmiş ürünlerin daha pahalı olmasını sağlar. Ekolojik üretim yapan bir çiftçi, uluslararası bir denetleme şirketi tarafından verilen sertifikayı almak zorundadır. Bu sertifikayı alabilmesi için ürünlerini gerekli koşullarda üretmelidir.

Gerekli koşullar sağlandığında bu denetçi firmalar ürünü denetleyerek sertifika verirler. Ekolojik tarım her ne kadar istenen bir tarım yöntemi olarak görülse de 6 milyarı geçen dünya nüfusunun doyurulması için kantitatif tarım yapılması gerekmektedir. Bu konuda agronomistlerin en fazla tartıştıkları konulardan biridir. ekolojik tarım kelimesi her ne kadar yukarıda bahsedilen hususlardaki tarımı ifade etse de, ismi üzerinde de önemli anlaşmazlıklar vardır. Bu yöntem ile üretilen ürünlerin ekolojik kelimesi ile bir bağı olmaması sebebiyle "Organik tarım" daha doğru bir isim olarak kabul edilmek.

Organik tarımın önemi
Organik tarım, herşeyden önce belirli kurallar çerçevesinde sürdürülebilir tarımdır. Buda başta toprak olmak üzere su, hava, çevre ve doğada yaşayan diğer canlılara zarar vermeyen bir üretim anlamına gelmektedir. Örnek olarak ilaçlama ile çevredeki bir göl ve paralel olarak o gölde yaşayan canlılar zarar görebilir. O gölün suyunu kullanan insanların zarar görbileceği gibi, gölden avlandığı bir balığı yiyen kuş bambaşka bölgelere hastalık taşıyabilir. Organik tarım kuralları çerçevesinde çevresine duyarlı, sömüren değil sürdürülebilir olan bir üretim sağlar.
Üretilen ürünlerin kolayca izlenebilmesi ve her aşamada denetlenebilmesi ile tarımda ciddi bir denetim eksikliğini giderebilir.
Üretilen ürünlerin insan sağlığına zarar verebilecek kimi atıkları barındırmasının önüne geçerek hastalıkların yayılması/oluşmasını ciddi oranda engelleyebilir.
Organik tarım yanlızca insan sağlığını değil, aynı zamanda yaşam alanımız olan dünyanın korunmasını da sağlar.
Mevcut tarım topraklarının azalarak çölleşmesini, kullanılamaz hale gelmesini ve sömürülmesinide engeller.Sağlıklı ve temiz bitkiler yetiştirildiği için insan sağlığınca önemlidir
Organik tarımın dezavantajları
• Organik tarım sonucunda üretilen ürün miktarı düşer bu da fiyatları yükseltir.o yüzden organik tarım zararlıdır.
• Ürün miktarının düşmesi dünya nüfusunun ihtiyaçlarının daha zor karşılanması anlamına gelir.
• Daha fazla risk içerdiği için üretici açısından sakıncaları vardır. Bu durum fiyatları olumsuz etkiler.
• Her türlü alanda uygulanamaz.Bu durum tarım yapılabilen kimi arazileri kullanılamaz kılabilir. Böylece tarım yapılabilir arazi oranında düşüş olabilir.

ORGANİK ÜRÜNLE TOKSİK ETKİYİ EN AZA İNDİRİN



Bir besine organik denilebilmesi için o yiyecek veya içeceğin bağımsız bir kurum tarafından sertifikalı olması gerekir. Organik besin satın almak yiyeceklerdeki tarım ilacı kalıntılarını en aza indirgemenin bir yoludur.

Şu anda beslenmemizdeki tarım ilaçları ile insanlardaki sağlık sorunlarını bağdaştıran çok az kanıt vardır ancak hayvanlardaki sağlık sorunlarıyla ilgili pek çok kanıt vardır.Hayat boyu tarım ilacı kalıntısı yemenin bize ne gibi bir toksik etkisi olabileceğini veya çeşitli tarım ilacı kalıntılarının nasıl karışıp bir kokteyl etkisi yaratacağını tam olarak bilmiyoruz. Eğer tarım ilacı tüketiminizi azaltmak istiyorsanız o zaman organik besinleri tercih edin. Standart meyve ve sebze yemenin sağlığımız için önemi çok büyük sakın onları diyetinizden çıkarmayın. Çünkü meyve ve sebze yememenin riskleri tarım ilacı kalıntılarına maruz kalmanın muhtemel risklerinden çok daha fazladır.

Organik besinlerde katkı maddeleri var mıdır?
Alerjik reaksiyonlarla ilişkisi olanlar dahil olmak üzere bir çok potansiyel olarak zararlı olan katkı maddesinin organik besin üretiminde kullanımı yasaktır. Normal besinlerin işlenmesinde yüzlerce katkı maddesinin kullanımına izin verilirken organik yiyecek ve içeceklerde çok sınırlı olarak izin verilir ve üretici bunları ancak ürünlerinin bu madde olmadan üretilemeyeceğini veya muhafaza edilemeyeceğini kanıtlarsa kullanabilir.
Organik çiftçilikte standart çiftçilikte kullanılan antibiyotiklerin kullanımı yasaktır. Eğer bir hayvanı tedavi etmek için antibiyotik kullanılırsa o hayvanın eti için ne zaman kesilebileceği veya ne zaman süt verebileceği ile ilgili katı zaman kısıtlamaları vardır.

Organik besinlerin tadı daha mı güzel?
Elbette kendi doğal hızında, haftalar içerisinde besin açısından zengin toprakta yetişip güneşte olgunlaşan bir domatesle serada çok hızlı yetiştirilen bir domates arasında lezzet farkı olacaktır.

Neden organik besinler pahalıdır?
Organik besinler üretimine harcanan zaman, çaba ve yatırım çok fazla olduğundan dolayı her zaman organik olmayan besinlerden daha pahalı olacaktır ama organik besinlerin fiyatları zamanla düşmektedir. Bütçeye biraz dikkat edilmesi ve abur cubura daha az para harcanması ile organik besinlere yer açılabilir.
Organik besinler daha pahalı olsalar da fiyatları zamanla düşüyor. İnsanlar daha fazla organik besin aldıkça daha ulaşılabilir olacaklar.
* İşlenmiş organik besinler genelde yağ ve şeker açısından zengin olmalarıyla eleştiriliyor. Bütün yiyecek içeceklerde olduğu gibi içeriği ve besin değerlerini gösteren etiketi inceleyin.


Ekim ve dikim şartları
Tohum; genetik olarak yapısı değiştirilmemiş, sentetik pestisitler, radyasyon görmemiş biyolojik özellikte olmalıdır.
Fide; organik tohum veya ana bitkiden elde edilmiş, üretimi sırasında hormonların kullanılmadığı, toprak ve iklim koşullarına uygun olmalıdır.

Sulama şartları
Sanayi ve şehir atık suları ile drenaj sisteminden elde edilen drenaj suları organik tarımda kullanılamaz.
Sulama suyu çevre kirliliğine toprak yapısında bozulmaya yol açmamalıdır.

Hasat şartları
Organik ürünlerin hasadında kullanılan teknik araç ve gereçlerin ekolojik tahribat ve kirlilik oluşturmaması gerekir.
Toplama materyalleri hijyenik olmalıdır.
Toplama alanı son iki yıl içinde yangın geçirmiş olmamalıdır.
Toplama alanındaki doğal yaşam dengesinin ve türlerin korunması sağlanmalıdır.

Organik Besinler Daha Sağlıklı

ImageOrganik yiyecek ve içeceklere ilgi artıyor. Birçok insan organik yiyecek ve içeceklere yöneliyor.

Özellikle genç anneler bu konuda çok dikkatliler. Haklılar! Beslenmenin sağlığa etkisinin ne kadar önemli olduğunu fark edenler, yola sağlıklı beslenmeyi öğrenmekle çıktılar. Daha sonra da yiyip içtiklerinin besin değerini ve muhtemel zararlarını da sorgulamaya başladılar. Organik beslenme işte bu noktada önem kazandı. Çünkü organik besinler size yalnızca diğerlerinden daha çok vitamin, mineral, antioksidan kazandırmıyor. Aynı zamanda sizi hastalıklardan korunmanız için de destekliyor. Bu besinlerde sağlığa zararlı antibiyotikler, böcek öldürücüler, hormonlar ve diğer kimyasalların hiçbiri bulunmuyor.

Özellikle kanser hastalarının artması organik beslenmeye ilgiyi artırıyor. Kanser hastalığı ile ilgilenen uzmanlar sağlıklı besinler yiyip içenlerde kanserin en az üçte bir oranında azaltılabileceğini belirtiyor. Yiyip içtiğiniz besinlerde vitamin, mineral ve antioksidan miktarı yüksekse vücudunuz kansere karşı direnç kazanıyor.

Özellikle, Selenyum, C, E vitamini, Beta karoten ve flavonoid polifenollerden zengin besinler kanser gelişimini önleyebiliyor. Kanser direncini yükseltiyor. Organik besinler diğer ürünlerden daha çok C vitamini, E vitamini, B vitamini ihtiva ediyor. Organik olarak üretilmiş herhangi bir ürün organik olmayan benzerinden neredeyse yüzde 20-30 daha fazla demir, Magnezyum, C vitamini ihtiva ediyor.

Uzmanlar bu soruya "kendi olanaklarıyla gelişip büyüyen doğadaki mikrop, mantar ve kanserojenlerle kendi imkanlarıyla mücadele etmeye gayret eden bitkilerin bu amaçla daha çok antioksidan ürettiklerini daha çok antimikrobik, antimantar madde yaptıklarını" belirtiyorlar. Bu yiyecekleri tüketenlerde bu maddelerin miktarı artıyor. Bu doğal maddeler bitkilerde ne yarar sağlıyorsa, insanlarda da benzer faydalar temin ediyor.

Eğer yiyip içtiklerinizin sağlığınıza sadece fayda sağlamasını yani zarar vermemesini istiyorsanız ve onlardan daha çok sağlık yararı almayı umuyorsanız organik beslenmeye gayret edin.

Ekonomik olanaklarınız ve zamanınız mümkün olduğu oranda daha çok organik besin kullanın. Aldığınız organik ürünlerin üzerinde yasal yazan ve onaylı "organik sertifika" sını ısrarla arayın.

Organik Tarımda Sertifikalama




Organik tarım, toprağı, doğal yaşamı ve insanları bir bütün olarak kabul ederek yapılan tarım metodudur. Bir ürünün “ekolojik” sıfatını taşıyabilmesi için sistemin bir parçası olan kontrol organı tarafından kontrol edilmesi ve sonucunda sertifikalanmış olması gerekmektedir.

Bir ürünün ekolojik olarak tescil edilmesi sürecine “kontrol”, bu süreç sonunda ekolojik olduğunu ispatlayan belgeye de “sertifika” denmektedir. Ülkemizde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından tanınmış yedi adet sertifika kuruluşu bulunmaktadır. Bu sertifika kuruluşları, belli kriterlere göre sertifikasyon uygulamaktadırlar. Ekolojik tarım kabaca iki başlık altında inceleniyor. 1900’lü yılların başlarında Rudolf Steiner tarafından Almanya’daki çiftçilere tanıtılan biyo-dinamik tarım, ekolojik ya da organik olarak isimlendirilen tarımla birçok yönden benzeşmesine rağmen, ekim, hasat ve ilaçlama dönemleri belirlenirken kozmik ritmlerin dikkate alınması ve sadece belli ekolojik preparatların kullanılması yönünden birbirlerinden ayrılmakta ve farklı kontrol mekanizmalarıyla sertifikalanmaktadırlar. Kontrol Grupları
Kontrolü yapılan işletmeler 3 bölümde incelenmektedir. Bu işletmelerin değişik gruplardaki sertifikasyonu tek tek olabildiği gibi zincir halinde de yapılabilmektedir. Ekolojik tarım uygulayan çiftçiler;
1. grup’ta değerlendirilmektedir. Bu kontrol basamağında seçilen işletmenin, ekolojik üretim yapılacak biriminde en azından son hasattan itibaren hiçbir şekilde kimyasal sentetik ilaç, gübre, büyüme düzenleyicilerinin kullanılmamış olması gerekir. Programa giren üreticilerin tarım yaptıkları bütün parsellerde ekolojik üretim yapması beklenmekte ve kimyasal girdili üretim yapan parsellere de belli bir mesafede olması önerilmektedir. 2. grup, ekolojik ürün işleyecek olan işletmelerden oluşmaktadır. Bu işletmelerin işleyeceği ürünler ekolojik olarak sertifikalanmış hammaddelerden hazırlanmış olmalıdır. 3. grup ise yurtdışına ekolojik ürün ihraç eden işletmelerden oluşturmaktadır. Bu işletmeler, B işletmelerinde olduğu gibi işlenmiş ürünün sertifikasını ve söz konusu ürünle ilgili malı satın aldığı firmadan veya işletmeden raporu ile birlikte almalıdır. Ülkemizde sertifikasyonun yapılabilmesi için
1. Grup işletmelerin en az 12 ay boyunca AB’nin veya Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’te belirtilen esaslara göre tarım yapmış olması gerekmektedir. Bu süre, tek yıllık bitkilerde en az 24 ay, çok yıllık bitkilerde ise 36 aya kadar uazayabilmektedir. 2. ve 3. Grup işletmeler de aynı yönetmeliğin kendilerini ilgilendiren maddelerini yerine getirmiş olmalıdırlar. Özel Kontrol Grupları
Ekolojik olarak sertifika almış olan bir ürünün, özel kriterler uygulanarak sertifikalanması da söz konusudur. Bu ürünlerin özel sertifikalara sahip olabilmesi için öncelikle AB Yönetmeliği çerçevesinde ekolojik olmaları gerekmektedir. DEMETER: biyodinamik yöntemle yetiştirilmiş ürünlere sertifika vermektedir. Bir ürünün DEMETER sertifikası alabilmesi için yetiştirilmesi sırasında kozmik ritmin dikkate alınması ve toprak altı ve toprak üstü yapıyı iyileştiren belli preparatların kullanılması gerekmektedir. Demeter tarafından sertifikalanmış ürünleri yetiştiren çiftçiler sadece ekolojik üretim yapabilirler. BIOSUISSE: İsviçre’de çeşitli üretici birliklerinin bir araya gelerek oluşturdukları şemsiye bir organizasyondur. Bu organizasyonun oluşturduğu sistemde, ürünlerin, ekolojik tarım ilkelerine göre yetiştirilmiş olmasının ve üreticinin DEMETER’deki gibi sadece ekolojik üretim yapması zorunluluğu yanısıra, ekolojik tarım uygulanan alanın yüzde 7’sinin tarım yapılmadan doğaya özdeş alan olarak bırakılmış olması şartı aranmaktadır. NATURLAND (BIOLAND): Almanya’da ekolojik üretim yapan çiftçi birliklerinin oluşturduğu şemsiye bir organizasyondur. Diğerlerinden farklı olarak, ayrıca balıkçılık konusuna da sertifika vermektedir. Naturland, çiftçilerinin bütün arazilerde ekolojik tarım yapmasını şart koşmaz. NOP (National Organic Program): Amerika Birleşik Devletleri’ne ekolojik ürün ihracatı yapacak olan işletmelerden istenen sertifikadır. Amerika Birleşik Devletleri kendi ülkesi sınırları içinde ekolojik etiketiyle satılacak ürünlerin sertifikalanması için sadece kendi ulusal yönetmeliği olan NOP’u tanımaktadır. Avrupa Birliği’nin standartları bu aşamada yeterli olamamaktadır. Diğer sistemlerde geçiş dönemi ürünün de ayrıca sertifikalanırken NOP’de geçiş ürünü uygulaması yoktur. JAS (Japaneese Organic Standards): Japonya’ya ekolojik ürün ihracatı yapacak firmalar için geçerli standarları içermektedir. Avrupa Birliği sertifikası almış olan ürünlerin bu yönetmelik dikkate alınarak kontrol edilmesi gerekmektedir. Bu yazının içeriğinin hazırlanması sırasında IMO Türkiye’nin yönlendirdiği web sayfalarından ve Nurhayat Bayturan, Göksal Beyaz ve Meltem Işıldak ile yapılan görüşmeden faydalanılmıştır.


Organik Ürünler Neden Önemli

ImageOrganik gıdalar, kimyasal ilaç ve hormon gibi sağlığımız için zararlı olan maddeleri içermeyen doğal şartlarda yetiştirilip, doğal koruyucular ile hazırlanmış gıdalar olarak tanımlanıyor. Besinlere ve içeceklere çeşitli yollarla bulaşan mikroorganizmalar, inorganik elementler, pestisit,insektisit gibi kimyasal ögeler, işlenmiş besinlerdeki zararlı katkı ögeleri, uygunsuz paketleme malzemeleri, radyoaktif kalıntılar, hormonlar,fabrikalardan atılan toksik kimyasallar sağlığı tehdit eden, başta kanser olmak üzere pek çok hastalığa yol açabilen etkenlerdir. Organik, ekolojik ya da biyolojik olarak isimlendirilen besinler bu riskleri elimine eden sağlık ürünleri olarak tanımlanmaktadır. Organik ürünler, tarladan başlayıp tüketime kadar her aşaması kontrol altında tutulan,sertifikalandırılmış, hiçbir aşamasında sentetik bazlı kimyasal girdi kullanılmadığı belgelenmiş ürünlerdir.

Son yıllarda gerek tarımsal ilaçların, gerekse gübrelerin bilinçsizce kullanımı bitkisel üretimde artışın yanında kalitesiz ve insan sağlığını tehdit edecek ürünlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Toprağın derinlerine sızan fosfor ve nitrat tatlı su kaynaklarına ulaşmakta bu da insan, evcil hayvan ve yaban hayatı açısından ciddi problemlere yol açmaktadır. Ayrıca kimyasal tarım ilaçları toprakta birikmekte, bitki sağlığını olumsuz yönde etkileyerek ekolojik dengeyi bozmaktadır.

Bu olumsuz koşullar karşısında gelir düzeyi yüksek olan ülkeler başta olmak üzere birçok ülkede bilinçlenerek örgütlenen üretici ve tüketiciler, doğayı tahrip etmeyen yöntemlerle insanlarda zehirli etki yapmayan tarımsal ürünleri üretmeyi ve tüketmeyi tercih etmişler. Bu amaçla yeni bir üretim tarzı olarak ekolojik veya organik tarım ortaya çıkmıştır.

Dosyalar

9. kalkınma Planı.İş Planı.Kosgeb destekleri 1.Kosgeb destekleri 2.Kosgeb arge destekleri.Kosgeb Tekmerleri.Motivasyon.Hayaller.Tübitak teydeb destekleri.Oslo Klavuzu Işığında Yenilik.Frascati Klavuzu Işığında Ar-Ge.Problem Çözme Teknikleri.Proje Yönetimi.Toplam Kalite Yönetimi.Matriks Organizasyonlar.Fikri Mülkiyet Hakları.Marka nedir?.Marka başvurusu.Marka koruma.Bitki Islahçı Hakları.Patent Bilgisi.Verimlilk.6.çerçeve programı.Kobilerin 6.çerveve programına katılımı.6.çeçeve programında uluslararası işbirliği.
6.çerçeve programı projesi hazırlama .6.çerçeve programı projesi sunma ve değerlendirme.Finansal Analiz.Örnek Finansal Analiz.Finansal Başarısızlık.Sermaye Piyasası Kurumu.İnsan Kaynakları Yönetim Sistemi.AB'ye Özel sektörün intibakı.AB Çevre Müktesebatı.Stratejik Planlama.Bilgi Toplumu Stratejisi.Tarım Stratejileri.Kriz Yönetimi .EU Lobbying.Bilgi ekonomisinin reddettikleri.Teknokentler.Bilgi Ekonomisi.E-Ticaret'e Davet.TİKA Teknik Yardım Projeleri.Fikri Mülkiyet Hakları.Proje Yönetimi.Endüstriyel Tasarım Tescili.Tübitak Proje Destek Süreci.Pazar Araştırması ve Planlaması.Örgüt Yönetimi.Makale Yazma.Bilimsel Araştırma Teknikleri.


Yurtdışı Pazarları
Azerbaycan. Moğolistan. Türkmenistan. Kırgızistan. Kazakistan. Özbekistan. Ukrayna. Moldava. Romanya. Gürcistan. Makedonya. Bosna-Hersek.


Vizyon 2023 Teknolojik Öngörüleri
Strateji Belgesi. Üretim. Tasarım. Savunma Havacılık Uzay. Nano. Mekatronik. Malzeme. Enerji ve Çevre. Biyoloji ve Genetik. Bilişim.

Genel Bilgiler

FELSEFE
Dinler Tarihi.Atatürkçülük.
BİLİM
TOPLUM Dunya ekonomi tarihi.GIDA ÇEVRE SAĞLIK TARIM Bitki Islahı.MALZEME TEKNOLOJİ Nano Teknoloji.Bilgisayar Ağ Temelleri.ENERJİ TAŞIMACILIK UZAY Yıldızların İç Yapısı ve Evrimi.
SANAT
ROL MÜZİK EDEBİYAT YEMEK Denizlerimizdeki Balıklar.
SPOR
YAZ KIŞ MÜCADELE