Ekolojik tarım Gen teknolojisine karşı

GEN Teknolojisi kime yarıyor? Kimin ihtiyacı var? Nereye gidebilir?

Genetik olarak modifiye edilmiş organizmaları (GMO) tartışırken, bunun aslında ne tüketiciye ne de üreticiye yararı olduğu görülmüştür. Bu organizmaların sadece bunları üreten ve satan firmalara yararı vardır. Eğer çiftçiler bu yöntemi tercih ediyorlarsa, bu sadece üretim sistemlerinin kimyasal bileşenlerle yapılmasını kabul ettikleri içindir.
Genetik mühendislik, doğal dengelerin bozulmasına yol açan uygulamalardan biridir.
Ekolojik hareket, gerek ekolojik, gerekse politik ve etik açıdan tarımda kullanılan GMO’ları gerekli bulmuyor. Zengin veya fakir, küçük veya büyük milyonlarca çiftçi, GMO’lar kullanılmadan da ekolojik tarımın herkese yetecek kadar sağlıklı gıda üretebileceğini kanıtlamıştır.
Genetik mühendislik nedir?

Genetik mühendislik, genlerin manipülasyonunun yapıldığı yeni bir teknolojidir. Bilim insanları, cinse bağlı olmadan genleri bir türden diğerine transfer edebilirler. Bu sadece genetik kodlama olan gen lisanından dolayı mümkündür. Bütün yaşayanlar için (insan, hayvan, bitki veya mikroorganizma) bu geçerlidir. Örneğin, bir balıktan alınan genler, soğuğa daha dayanıklı olsun diye bir domates bitkisine aktarılabilir. Genetik olarak müdahale edilmiş bir domates bitkisi, balıkta bulunan kimyasal maddeyi üretmekte zorlanır. Ve bu durumda balığın normalde buz gibi soğuk suda yaşamak için "antifriz" maddesini üretir.
Genetik mühendislik bize oluşumun başından beri gelen türlerin dağılımını mümkün kılar. Genetik olarak değiştirilmiş tarım ürünlerinin yüzde 98’i ABD, Kanada ve Arjantin’de yetiştirilmiştir.
Ekolojik tarım nedir?

Ekolojik tarım aynı zamanda sürdürülebilir bir üretimdir. Üretimde biyolojik çeşitliliği, biyolojik dönemleri ve biyolojik faaliyetleri destekleyen ve değerini artıran bir yöntemdir.
Ekolojik tarımın temeli, tarım dışı verilerin minimum kullanımını ve ekolojik düzeni onaran, koruyan ve destekleyen bir sistemdir. Ekolojik tarım yöntemi, sentetik kimyasal ilaçlama ve gübre kullanımı yerine sağlıklı, verimli ve bereketli ürün oluşumunu geliştirir. Bu şekilde, toprak, biyolojik olarak dengelenmiş birçok çeşit yararlı böcek ve diğer organizmalar ile canlılığını korumaya devam eder. Bu durumda ciddi zararla ya da hastalık problemleriyle karşı karşıya kalınırsa doğal kaynakların ve biokontrol maddelerinin kullanılması uygundur.
Ekolojik tarım, insan sağlığının, yediğimiz gıda ve kullandığımız toprağın sağlıklı olmasıyla bağlantılı olduğu gerçeğinden hareket eder.
Genetik mühendislik ve ekolojik tarım birbirleriyle uyumlu mudur?

Ekolojik tarım ve genetik mühendislik iki karşıt dünya görüşü, iki değişik felsefeden ve gelecek için iki değişik seçimden oluşuyor. Ekolojik tarımın ana ilkeleri kutsaldır. Burada ayrı parçalar yerine, tüm olarak, tarımın yaşayan bir bütün olduğu üzerinde durulur. Tüm yaşayanlar arasında var olan bir ilişki ve işbirliğinin bir bütünü olarak görülür. Ekolojik tarım bio çeşitliliği destekleyerek, bir denge oluşturmaya çalışır. Ekolojik ilaçlama ise sadece acil durumlarda kullanılır. Diğer yanda genetik mühendislik, karmaşık problemleri tek bir başlık altına indirgeyerek teknik bir çözüm önerir. Genetik mühendisliğin özünde tekli çözümler, çevre ve tarım konularında ise çoğul çözüm önerileri vardır.
Genetik mühendisliğin ekolojik tarım üzerinde etkisi var mıdır?

IFOAM standartları; ekolojik üretim sisteminden GMO’lar bulunan genetik olarak yetiştirilmiş organizma ve ürünleri kabul etmez. Genetik olarak üretilmiş organizmalar birçok seviyede bulaşıcılığa yol açarlar.
Tarlada: Genetik olarak üretilmiş bitkilerden uçan veya böceklerle taşınan polenler, başka tarlalara geçip onları kirletirler. Arılar 3 km. uzağa kadar polen dağıtabilmektedirler.
Tohum üretimi: Ekolojik tohum ve tohumların üretimi ve çoğalmasında genetik olarak üretilmiş polenler bulaşırlar. Hasat, taşıma ve üretimde, yani tarladan en son aşamaya kadar (kamyon, gemi, tren taşımacılığı, gıda üretim fabrikaları vs.) birçok yoldan bulaşabilirler.
Genetik olarak müdahale edilmemiş ürünleri üretmek ve satmak isteyen çiftçiler, satıcılar, bu genetik kirlilik ile her zaman karşı karşıya kalır.
Başka bir problem de, böceklerin Bt-zehirli bazı bitkilere direnç kazandırmalarıdır. Bu tip Bt-spreyler organik tarımda da kullanılmaktadır, ancak başarılı ve sağlıklı bir ilaçlama olarak. Bu direnç oluşursa, bu tip ilaçlamalar başarısız olacaktır.
Genetik mühendislik açları doyurabilir mi?

Şimdiye kadar hiçbir tarım hareketi dünyadaki açlık problemini çözememiştir. Açlık bir sosyal ve politik problemdir, üretim tekniklerinin problemi değildir. Bugün dünyada herkes için yeterli gıda mevcuttur. Genetik mühendislik sadece gıda güvensizliği ve açlık yaratır. Çünkü tek kültür üretimlerin, hastalık ve böceklerin artmasına, çiftçilerin çok uluslu büyük firmalara bağımlı olmasına yol açacaktır. GMO tarım, endüstriyel tarımın tüm problemleri ile devam etmesine yol açar. GMO tarımın desteklenmesi, tüm gıda, toprak ve temiz su kaynaklarımızın daha fazla yok olmasına yol açacaktır.
Ekolojik tarım açları doyurur mu?

Ekolojik tarımda en önemli soru şudur: Çiftçiler, basit, ucuz ve yöresel teknolojilerin kullanıp, çevreye zarar vermeden üretimlerini nasıl arttırabilirler? Eğer ekolojik çiftçiler geleceklerini kendi ellerine alabilirlerse, çoğunlukla üretimlerini artırabiliyorlar. Bu, özellikle gelişen ülkelerde görülüyor. Örnek olarak; Küba’da kullanılan üç kardeş tarımı, yani mısır, fasulye ve cassava ürünlerini beraber üretmek, normal tek tip üretimden iki katı fazla ürün sağlamaktadır.
Mısır bitkisi, fasulye dalı olarak gelişmiş ve fasulyeler toprağa nitrojen vermektedir. Bu arada cassava ürünü de mısır ve fasulyelerin olduğu rutubetli ve gölge yerde daha iyi gelişmiş ve aynı zamanda oradaki otların büyümesini engellemiştir.
Herkes için gıda uzun vadeli bir projedir ve sadece kültürel çeşitlilik ve tarımın yerel şartlara uygulanması ile başarılı olur.
Genetik mühendislik biyoçeşitliliği etkiliyor mu?

Birçok bilim insanı, genetik mühendisliğin biyolojik çeşitliliği etkilediği konusunda hemfikirdir.
Örnek: İngiltere’de yapılan bir çalışma genetik olarak üretilen bazı ürünlerin zaten yok olmaya yüz tutmuş tarla kuşunun ortadan kalkmasına sebep olacağını belirtmiştir. Tarla kuşu yabani ot tohumlarını toplar. Halbuki genetik olarak hazırlanan tarlalarda yabani otlar azalacaktır. Bu sadece tarla kuşunun değil, diğer böcek ve tohum yiyen kuşları da etkiler.
Genel olarak, genetik mühendislik endüstriyel tarımda tektip kültürlere yeni bir boyut açmaktadır.
Ekolojik tarım biyolojik çeşitliliği etkiliyor mu?

Ekolojik tarım doğası gereği biyolojik çeşitlilik demektir. Örneğin ürün ve hayvanlar ile karışık tarım. Tüm ekolojik tarımda, ekin değiştirmek, uygulanan bir yöntemdir. Ağaçlar ve çitler örümcek, kuş gibi böcekleri yiyen hayvanlara doğal bir alan sağlar.Sadece ekolojik gübre kullanarak toprağın verimini ve organizmaların çeşitliliğini artırabiliriz.
Genetik mühendislik sağlığımı etkiler mi?

Belki evet, belki hayır. Genetik olarak üretilen gıdalar yeni ürün grubundadır ve içlerinde daha önce hiç yemediğimiz proteinler mevcuttur. Şimdiye kadar, mısırın içinde bakteriyel proteinler, domatesin içinde balık proteinleri hiç yemedik. Bu ürünlerle vücudumuzun hiçbir tecrübesi olmadığı gibi, 5-10 sene sonra bu gıdaların alerji veya diğer kronik hastalıklar yaratmayacağı bilinmemektedir.
Yerleştirilen gen, diğer çok önemli genleri bozabilir, ilişkileri etkileyebilir, etkileşimleri değiştirebilir. Bilim insanlarına göre genetik olarak değiştirilmiş gıdalar şu etkilere yol açabilir:
GMO’ların içindeki yeni ürünlere karşı alerjik veya bağışıklık sistemi reaksiyonları
Genetik mühendislikte sıklıkla kullanılan antibiyotik dirençli genler, mide ve bağırsaktaki patojenlere geçebilir. Bu patojenlerin sebep olduğu hastalıklar, artık antibiyotik ile tedavi edilemez.
Yeni genler asıl genlerin kendilerini ifade etme şekillerini değiştirip, başka sonuçlar doğurabilir.
Çevreye salıverilen GMO’ların ekolojik etkileri nelerdir?
GMO’lar yaşayan, artan ve dağılan organizmalardır. Yabancı genlerini diğer türlere geçirebilirler. Bir kere salıverildiklerinde genetik olarak üretilmiş organizmaları laboratuvar ortamına tekrar sokmak mümkün değildir. Burada biz Pandora’nın kutusunu açmaktayız.
Çevre için bazı olumsuz sonuçlar:
1 Genetik olarak üretilmiş bitkilerden olan polenler, yabani türleri bozabilir.
2 Böcekler ve hastalıklarda karşı koymalar oluşur.
3 Topraktaki organizmalar etkilenebilir. Zehirli –Bt‘nin toprakta aylarca kaldığı saptanmıştır.
4 Balıklara genetik olarak daha hızlı büyümek ve büyük olmak için müdahale edilmiştir. Dev GM (Genetik Modifikasyon) balıklar, balık çiftliklerinden kaçıp, asıl türleri etkileyip yok edebilirler.
5 Bakteri ve virüsler birçok neden için genetik olarak değiştirilmişlerdir. Eğer çevreye bırakılırlarsa, bitki veya hayvanlardan çok daha kötü yan etkileri doğabilir.
Patentler ne işe yarar?

Eskiden hiç kimse bitkilerin "patent"lenmesi üzerine düşünmemişti. Hiç kimse bir hayvan ve insan geninin bir firmanın "özel mülkü" haline gelebileceğini düşünmemişti. Ancak genetik mühendisliğin gelişiminde endüstri sektörü sadece yaşayan ünitelere değil, "yaşamayan malzemelere" de patent verilmesi baskısı altındadır. Bu; genetik mühendisliği için yapılan finansal yatırımları korumak için şarttır. Ancak bir domates bitkisini, bir kimyasal madde ve elektrikli süpürgesi gibi patentlemek doğru mudur? Hayatı patentlenen bir ürün ile aynı kefeye koymak doğru mudur? Eğer yaşayan bir varlık ile yaşamayan bir varlık arasında bir fark artık yok ise, bu bizim hayvanlar, bitkiler ve hatta diğer insanlar ve kendimiz ile ilişkimizi tamamen değiştirecektir.
Çiftçiler her patentli tohum veya her patentli tavuk için patent ücreti ödemek durumundadırlar. Ve bu ödeme ayrıca, bu tavuktan üretilmiş tüm tavuklar, hatta 20 sene süresi ile üretilen bütün tavuklar için geçerlidir. Bir GM ürününü eken bir çiftçinin, ondan bir sonraki mevsim için herhangi bir patentli tohumu saklaması yasaktır.
Amerika ve Kanada’da bunu yapan bazı çiftçiler Monsanto firması tarafından dava edilmişlerdir. "Patentli tohum" kontrolü çiftçinin, yerel yönetiminin elinden özel firmalara verir. Birçok kişi bunu dünyadaki gıda güvenliğine ve biyolojik çeşitliliğe karşı tehlike olarak görmektedir.

Yönetim Bilimleri ve Yapay Zeka

Yönetim bilimleri yapay zeka alanındaki gelişmelerden hızla etkilenmektedir. Bu etkileşimin bir sonucu olarak, doğal dil arabirimleri, endüstriyel robotlar, uzman sistemler ve zeki yazılımlar gibi uygulamalar ortaya çıkmıştır. Her seviyeden yöneticiler ve çalışanlar, direk veya dolaylı da olsa son kullanıcı olarak bu gelişmelerden haberdar olmak durumundadır. Çünkü bir çok işyeri ve organizasyonda, gittikçe artan bir oranda yapay zeka teknikleri kullanılmakta ve bu yolla verimlilik artışı sağlanmaya çalışılmaktadır.
Şimdi kısaca bazı yapay zeka teknikleri ve uygulama alanlarından bahsedilecektir.
Bilgisayar Bilimleri
Uygulamaların bu alanı bilgisayar yazılım ve donanımı üzerine odaklanmıştır. Çünkü yapay zeka uygulamalarının çoğu için, çok güçlü süper bilgisayarların üretilmesine gereksinim duyulmaktadır. Bunun ilk aşamasını beşinci nesil olarak anılan zeki bilgisayarlar oluşturmaktadır. Bu bilgisayarlar optimum seviyede mantıksal anlam çıkarma işlemi için tasarlanmaktadırlar. Bu anlam çıkarma, geleneksel bilgisayarlardaki nümerik işlem yerine sembolik işlemin kullanılması anlamına gelmektedir. Diğer çalışma ise, sinirsel ağların geliştirilmesi için yapılmaktadır. Neurocomputer sistemleri, insan beynindeki nöronların ağ yapılarına göre şekillendirilmiş bir yapıdadır (bkz. 3.4 sinirsel ağlar). Bu bilgisayarlar bilginin bir çok farklı kısmını aynı anda işleyebilirler. Sinirsel ağ yazılımlarının, basit problem ve çözümleri gösterilerek öğrenmesi sağlanabilmektedir. Örneğin resimleri tanıyabilmekte ve problemleri çözmek için program yapabilmektedirler.
Robotik
Yapay zeka, mühendislik ve psikoloji robotiğin temel disiplinleridir. Robotik teknolojisi, insan gibi fiziksel kapasitelere sahip, bilgisayar kontrollü robot üretiminin gerçekleştirilmesi için geliştirilmiştir ve yapay zeka alanındaki gelişmelere paralel olarak ilerlemektedir. Bu alandaki uygulamalar robotlara, görme yeteneği veya görsel algılama, dokunsal algılama, idare etmede beceri ve hüner, hareket kabiliyeti ve yol bulabilme zekası kazandırmaktadır. Bazı uygulama örnekleri aşağıda verilmiştir.
Stuttgart Üniversitesi’nin Paralel ve Dağıtılmış Yüksek Performans Bilgisayarları Enstitüsü’nde Prof. Paul Levi yönetiminde bir çalışma gurubu Aramis (adını monte edilmiş olan kolundan alıyor), Porthos (yük taşıyıcısı) ve Athos (bir stereo kameraya sahip ve gurubun gözcüsü) isimli üç robot üretmiştir. Bu robotlar küçük sorunlarını tekbaşlarına çözebilmektedir. Fakat bu robotlarda diğerlerinde olmayan bir özellik vardır, kooperasyon yeteneği. Şöyleki; kimin hangi görevi hangi sırayla yapacağını aralarında kararlaştırıyorlar. Bunu konuşarak yapmaları teknik bir dayatmadan çok araştırmacıların oyun dürtüsüne işaret etmektedir. Aslında makineler bit ve byte’lar düzleminde anlaşmalarına rağmen, çalışma esnasında kadın ve erkek sesleriyle gerçekleşen sözlü diyaloglar ortaya çıkmaktadır. Prof. Levi’ye göre üç şilahşörler, günün birinde temizlik, nakliyat ve konstrüksiyon ile ilgili görevleri yürütecek bir robot kuşağının prototipleridir.
Bir başka örnek ise MIT’den Rodney Brooks’un tasarladığı ATTİLA isimli böcek robot. 30 cm. boyutundaki bu robot üzerinde 23 motor, 10 mikro işlemci ve 150 adet algılayıcı bulunuyor (Şekil 8). Her bacağın üç bağımsız hareketi sayesinde engellerin üstüne tırmanıyor, dik inişler yapıyor ve tutunarak kendisini 25 cm. yüksekliğe çekebiliyor. Brooks’un yapay zeka anlayışında izleme, avlanma, ileri gitme ve gerileme gibi bir takım ilkel içgüdü ve refleksler yer alıyor. Öte yandan onun robotlarında bunları seçen ve bu basit hareketleri yönlendiren bir beyin modeli yer almıyor. Bunun yerine, her davranış, robotun kontrolünde yarışan bireysel zekalar olarak işliyor. Kazananı, robotun alıcılarının o anda ne hissettiği belirliyor ve bu noktada diğer tüm davranışlar geçici olarak bastırılıyor. Kurulan mantıkta, “gerile” gibi tehlikeden sakınma davranışları, “avı izle” gibi daha üst seviyedeki fonksiyonları bastırıyor. Davranış hiyerarşisindeki her seviyenin gerçekleşmesi için bir alttakinin aşılması gerekiyor. Böylece bir böcek robot, örneğin “odadaki en uzak köşeyi belirle ve oraya git” gibi yüksek düzeyde bir komutu, bir yerlere çarpıp başına kaza gelme korkusu olmadan yerine getirebiliyor.
Robotlar gelecekte yalnızca basit ve monoton görevlerle sınırlanmayıp, insanlara karmaşık ve tehlikeli görevlerde de yardımcı olacakları için, akıllı ve daha esnek kullanımlı bir kavrama sisteminin geliştirilmesine yönelik olarak , DLR (Alman Hava ve Uzay Uçuşları Araştırma Kurumu) tarafından insan elini örnek alan üç parmaklı ve çok sensörlü bir robot el geliştirilmiştir. Doğal Arabirimler
Doğal arabirimlerin gelişimi yapay zekanın önemli bir alanını göz önüne alır. Doğal arabirimlerin gelişimi, insan tarafından bilgisayarların daha doğal kullanımına yönelik bir kolaylık sağlar. Bu alanda yapay zeka araştırmacılarının en büyük amacı, insan konuşma dilinde bilgisayar ve robotların konuşmaya başlaması ve bizim onları anladığımız gibi onların da bizi anlayabilmesidir. Uygulamalar dil bilim, psikoloji, bilgisayar bilimleri gibi disiplinleri içine alan bir kollektif çalışma alanı içinde yapılmaktadır. Bazı uygulama alanları olarak insan dilini anlama, konuşmayı tanıma, beden hareketlerinin şekillerini kullanan çok algılayıcılı cihazların geliştirilmesi gösterilebilir.
Bilgisayar ile ilişki kurmak için bir anadilin kullanılması aslında yapay zekanın en kuvvetli yanlarından birini temsil eder. Yazılı anadilin işlenmesi uygulamaları ise çok sayıda bulunmaktadır. Bu konudaki başlıca uygulamalar şunlardır: Bilgisayar yardımıyla tercüme,
Metin özetlerinin otomatik olarak hazırlanması, Metinlerin otomatik olarak üretilmesi (anlamlı bir sözdizimsel form olarak), Dökümanların hazırlanmasına yardım (hataların ve tutarsızlıkların bulunması ve gerektiğinde düzeltilmesi, örnek: MSWord programı).
İnsan sesini algılayan bir uygulama örneği olarak da, NaturallySpeaking isimli bir program seti verilebilir. Program erkek/bayan ayrımı yapmamak için ses girişlerini nötr sinyallere çevirir. Bir batch işlemi, konuşmaları konuşmacıdan bağımsız olarak kendi iç modeliyle karşılaştırarak, süreklilik ve vurgulama gibi ince ayarları yapar. Farklı kullanıcıların telaffuz farklılıklarındaki tutarlılık bu sayede sağlanır. Program ayrıca zaman kaybetmemek için, söylenen bir kelimenin ardından gelebilecek kelimeleri tahmin eder ve tarama alanını daraltır. Mesela, sayın kelimesinden sonra, büyük bir ihtimalle isim gelecektir, tarama alanı buna göre isim alanına yönlendirilir. Bunun ötesinde tüm cümlenin anlamına bakılarak, kelimenin cümlede uygun yerde olup olmadığı da kontrol edilir. Programın elindeki bilgiler arttıkça eskisine göre farklı kararlar verdiği görülmektedir. Gündelik konuşmalarda rastlanan cümlelerde program mükemmel bir performans sergilemektedir. Bir günlük düzenli bir çalışma sonrasında doğruluk oranı %95’lere ulaşmaktadır.
Sinirsel Ağlar
Sinirsel ağlar çeşitli yollarla birbirine bağlı birimlerden oluşmuş topluluklardır. Her birim iyice basitleştirilmiş bir nöronun niteliklerini taşır. nöron ağları sinir sisteminin parçalarında olup biteni taklit etmekte, işe yarar ticari cihazlar yapmakta ve beynin işleyişine ilişkin genel kuramları sınamakta kullanılır. Sinirsel ağ içindeki birimler, herbirinin belli işlevi olan katmanlar şeklinde örgütlenmiştir ve bu yapıya yapay sinir ağı mimarisi denir.
Yapay sinir ağlarının temel yapısı, beyne, sıradan bir bilgisayarınkinden daha çok benzemektedir. Yine de birimleri gerçek nöronlar kadar karmaşık değil ve ağların çoğunun yapısı, beyin kabuğundaki bağlantılarla karşılaştırıldığında büyük ölçüde basit kalmaktadır. Şimdilik, sıradan bir bilgisayarda, akla uygun bir sürede taklit edilebilmesi için bir ağın son derece küçük olması gerekiyor. Gittikçe daha hızlı ve daha koşut çalışan bilgisayarlar piyasaya çıktıkça zamanla gelişmeler sağlanacaktır.
Yapay sinir ağlarındaki her bir işlem birimi, basit anahtar görevi yapar ve şiddetine göre, gelen sinyalleri söndürür ya da iletir. Böylece sistem içindeki her birim belli bir yüke sahip olmuş olur. Her birim sinyalin gücüne göre açık ya da kapalı duruma geçerek basit bir tetikleyici görev üstlenir. Yükler, sistem içinde bir bütün teşkil ederek, karakterler arasında ilgi kurmayı sağlar. Yapay sinir ağları araştırmalarının odağındaki soru, yüklerin, sinyalleri nasıl değiştirmesi gerektiğidir. Bu noktada herhangi bir formdaki bilgi girişinin, ne tür bir çıkışa çevrileceği, değişik modellerde farklılık göstermektedir. Diğer önemli bir farklılık ise, verilerin sistemde depolanma şeklidir. Nöral bir tasarımda, bilgisayarda saklı olan bilgiyi, tüm sisteme yayılmış küçük yük birimlerinin birleşerek oluşturduğu bir bütün evre temsil etmektedir. Ortama yeni bir bilgi aktarıldığında ise, yerel büyük bir değişiklik yerine tüm sistemde küçük bir değişiklik yapılmaktadır.
Yapay sinir ağları beynin bazı fonksiyonlarını ve özellikle öğrenme yöntemlerini benzetim yolu ile gerçekleştirmek için tasarlanır ve geleneksel yöntem ve bilgisayarların yetersiz kaldığı sınıflandırma, kümeleme, duyu-veri işleme, çok duyulu makine gibi alanlarda başarılı sonuçlar verir. Yapay sinir ağlarının özellikle tahmin problemlerinde kullanılabilmesi için çok fazla bilgi ile eğitilmesi gerekir. Ağların eğitimi için çeşitli algoritmalar geliştirilmiştir.
Lapedes ve R.Farber (1987) bir sinirsel ağın çok karışık zaman serilerinin nokta tahmininde kullanılabileceğini ve elde edilen sonuçların lineer tahmin metodu gibi klasik metodlara göre çok daha kesin olduğunu göstermişlerdir. Kar Yan Tam (Hong Kong Üniversitesi) ve Melody Y.Kiang (Arizona State Üniversitesi) geliştirdikleri sinirsel ağı, işletmelerin iflas gibi finansal güçlüklerini tahmin etmede kullanmışlardır.
Günümüzde sinirsel ağ uygulamaları ya geleneksel bilgisayarlar üzerinde yazılım simülatörleri kullanılarak, veya özel donanım içeren bilgisayarlar kullanarak gerçekleştirilmektedir. Kredi risk değerlemesinden imza kontrolü, mevduat tahmini ve imalat kalite kontrolüne kadar uzanan uygulamalar yazılım paketlerinden faydalanılarak yapılmaktadır.

2250 Yılında Tarım ve Yaşam

Bundan 243 yıl sonra tarım ve yaşam nasıl olurdu acaba” diye hiç düşündük mü? Düşünce, öngörü ve planlarımız 20, en fazla 50 yıl ötesine geçmiyor. Bunun sebebi belki 50 yıl sonrasını hiç göremeyecek olmamız, dolayısı ile bu düşüncenin pragmatik (faydacı) olarak bizim için önemsiz olması ve bu tip düşünce tarzının günümüzün oportünist (fırsatçı) yaşam anlayışında yeri olmaması… Bense biraz merak duygum, biraz egomun kışkırtması (243 yıl sonra bu satırları okuyup “ne kadar doğru öngörüler yapmış, bravo büyük adammış” denmesi) ancak en çok da daha bugünden, geleceğin korkutan senaryolarını önleyebilme umudu adına öngörülerimi aktarmak istiyorum. İşte başlıyoruz: Doğal Yaşam: Dünya nüfusu artacak. Ancak tahminime göre insan nüfusunun artması şöyle bir döngü; insan nüfusu arttıkça dünya çapında canlı oranı azalmakta. Yani mevcut canlıya dönüşebilir organik madde miktarı sınırlı olduğu için birçok hayvan türü (ki bunların büyük kısmı böcekler) yok olacak veya sayıları minimum seviyelere inecek. Bu hayvanların tamamının DNA kodları saklanarak olası tüm canlılar (canlı olarak) dünyanın çeşitli bölgelerindeki hayvanat bahçelerinde yaşatılacak. Ancak hayvanat bahçesi dediğimiz şeyler bugünkülerden farklı olarak bir çeşit tam kontrollü doğal park gibi olacak. Örneğin belli bir iklimde yaşayan canlılar için devasa bir doğal park olacak. O güne kadar yok olmuş ya da hala var olan ve sonuçta tam DNA zincirine bir şekilde ulaşılabilen tüm canlılar bu parklarda yaşatılacak. Örneğin bu parklarda DNA’ sına ulaşılan bazı dinozor türleri bulunacak. Belki bilmediğimiz daha birçok canlı… Hatta şunu da öngörebiliriz ki DNA’ sına ulaşılamayan ancak görünüşü bilinen veya soyağacındaki yeri tahmin edilebilen canlılar dahi o günün teknolojisi ile yeniden hayat kazanabilecek. (O günün teknolojisi ile fenotipik verilerden genotipik bilgiye ulaşılabilineceğini tahmin ediyorum.) Dileyen ve yaşamsal riskleri kabul ettiğine dair sözleşme imzalayan insanlar da bu parklar içerisinde tam doğal olarak yaşayabilecek ve bu yolla hem gerçek insan doğası araştırılabilecek, hem de diğer canlıların ihtiyaç duyduğu önemli bir tür de orada temsil edilebilecek. Belki orada bulunan insanlar bebeklikten itibaren hiçbir modern dünya eğitimi almamış da olabilecekler. Sonuçta bu doğal parklarda doğal olmayan iki şey olacak: Birincisi orada yaşayan insanlar, ikincisi ise bir şekilde tüm canlıların sürekli izlenip takip edilmesi. Bu izleme sayesinde türleri doğal olarak yok olabilecek canlılar yeniden çoğaltılıp ortama salınabilinecek. Dahası tüm doğal yaşam konusunda sürekli devam edecek tam bir araştırma ve gözlem süreci bilimsel olarak temellendirilmiş olacak. Buralardaki doğal görüntüler isteyen kişilerin yaşam alanlarına doğal hologram görüntü olarak yansıtılabilinecek. Su ve Su Kullanımı: Buzullardaki buzlar eriyecek. Lakin artan nüfus, ya da artmasa bile modernleşip daha fazla enerji kullanan/doğal kaynak tüketen nüfus, dünyanın daha fazla ısınmasına sebep olacak. Isınma doğal olarak buzulları eritecek ancak bu durum susuzluk gibi çok daha kötü bir durumun önüne geçecek. Dünya çapında döngüye giren su miktarı, eriyen buzullardan gelen su ile artacak. Böylece daha fazla yağış olacak. Ancak su yine de modern insana yetmeyecek. Bu sebeple tüm yaşam alanları ve tüm su tüketim noktalarında veya daha mantıklısı bölgesel olarak belli merkezlerde, arıtılan su yeniden kullanıma verilecek. Bu suyun ana su kanalına (deniz, göl) ulaşması engellenecek. Yani tekrar, bugün baraj gölü dediğimiz "su kullanma depoları"na gelecek. O zamanlarda baraj gölleri yerine buharlaşmanın önüne geçilmiş kapalı sistemler olacak. Ve böylece su kullanımı konusunda modern insan büyük oranda kısıtlanmak zorunda kalmayacak. Bir de bu sular tekrar kullanıma verilmeden önce bir kez dondurulacak (bunun sebebi de bende kalsın). Tarım: Zor gibi görünse de aynı uygulama tarımda da olacak. Bir kere tarımsal üretim büyük oranda topraksız tarıma dönecek. Burada kullanılan su zaten bugün bile devir daim edilebiliniyor. Ancak organik tarım alanlarındaki sular da yeniden geri alınacak. Toprak altına tarımsal üretime başlanmadan önce alanın tamamını kaplayan su geçirmez örtüler çekmek veya daha iyisi her bir bitkinin altına gelen suyu alıp devir daime geri gönderecek toplayıcı platformlar kullanılacak. Ayıca doğaya ait ve insana ait su rezervleri kontrol altında olacak. Devir daimden bir şekilde azalan su doğal veya yapay kaynaklardan (yapay su üretimi) tamamlanacak. Ya da özellikle bol yağışlı bölgelerde tarım alanlarına yağan doğal yağışlar sebebi ile toplanıp devir daime karışan fazla su da doğal hayat rezervine geri verilecek. İkincisine tarım demek biraz zor olmakla birlikte iki tip tarım olacak. (Bugün bana göre üç tip tarım mevcut: Birincisi bildiğimiz kimyasal gübre ve ilaç kullanımı ile yapılan konvansiyonel ya da modern tarım. Bu tip tarım topraksız tarımı da kapsıyor. İkincisi organik tarım. Yani insanların bilinçli olarak tarımsal ürünleri doğal yollarla ve kimyasal kullanmadan üretmeye çalıştıkları tip tarım. Üçüncüsü ise toplayıcılık ki bunun çerisine doğadan kendi kendine yetişen ürünler girmekte. Benim bakış ve anlatış açıma göre orman işletmeciliği sonucu ele edilen kereste, mantar vb gibi ürünler girdiği gibi balık avcılığı ile avlanan balıklar da buna girmekte.) 243 yıl sonranın dünyasındaki iki tip tarım; doğal alanlardan toplayıcılık ve tam kontrollü topraksız olacak. Doğal alanlardan toplayıcılık: Organik tarım yerine ise büyük, geniş doğal havzalar oluşturularak tarımsal üretim toplayıcılığa dönüşecek. Toplanan tarımsal ürün miktarınca besin maddesi aynı su devir daiminde olduğu gibi çöplerden ayrıştırılarak toprağa, dolayısı ile bitkiye geri verilecek. Bu bitkisel ürün toplama alanları bugünkü ormanlar gibi işletilecek. Gereken tohumların gereken yerlere düşmesini sağlanması ve aşırı artan popülâsyonların o yıl/dönem daha fazla toplanması ile bölgedeki tarım sanki uzaktan kontrollü bir hale gelecek. Bu konudaki eğitim yani o günün ziraat mühendisliği eğitimi, ki bence bunun adı da toplulaşarak doğa mühendisliği olacak, daha ziyade canlı/bitki sosyolojisi, canlı/bitki psikolojisi, biyokütle kontrol sistemleri ve çeşitli strateji bilimlerinin öğretilmesi ve beş yıllık lisans eğitimi sonrası en az beş yıllık çıraklık eğitimi alınması ile gerçekleşecek. Tam kontrollü topraksız tarım: Doğal alanlardan toplayıcılık sonucu kontrol edilemeyen ve tam verim sağlanamayan ürünler, yakıt amaçlı yağ ve benzeri yüksek kalori sağlayan ürünlerin üretimleri bu alanlarda, bitkilerin bir çeşit güneş reaktörü olarak kullanılması yolu ile üretilecek. Hayvancılık: Hayvancılık anlamında benim öngörüm hayvan üreticileri açısından üzücü, hayvan severler açısından ise sevindirici. O da şu ki hayvancılık mesleği ve işi ortadan kalkacak. İnsanlar gıda amaçlı hayvan üretip bu hayvanlardan kendi lehine faydalanamayacak, insan gıdası temini amacıyla hayvan öldürmek ve sömürmek yasaklanacak. Et yapay olarak laboratuvarda üretilen bir besin maddesi olacak (ki bu şu anda da yapılabiliniyor). İleride bu teknik ucuzlayacak. Hayvan hakları çok katılaşarak hayvan ve insanların doğumları ile birlikte otomatik olarak edindikleri haklar yasal olarak eşitlenecek. Kırsal Yaşam: Şu an kırsalda yaşayan herkes kente göç edecek ancak bu süreç içerisinde kentteki insanlar da kırsala yerleşmeye başlayacak. Kentler yine kalabalık olmasına karşın kırsal alanda bugünün villa siteleri benzeri modern müstakil aile evlerinden oluşan modern köyler oluşacak. Ulaşım: Ulaşımda lastik kullanımı kalkacak ve levitatif teknikler ile (bugün Japonya’ da mevcut kullanılan mıknatıslı tren benzeri teknolojinin çok ilerlemişi) ulaşım sırasında meydana gelen sürtünme minimuma indirilecek. Bu teknolojinin uygulanması için yol ya hiç gerekmeyeceği (negatif madde teknolojisi ile levitasyon etkisi araçlara da kazandırılabilir.) ya da bugün yol dediğimiz yollar yerine doğaya gizlenmiş parkurlar kullanılacağı için ve konutların ve diğer insan ürünü cisimlerin görüntüsü doğaya adeta yedirilecek ve kırsal alanda görüntü kirliliği olmayacak. Gürültü kirliliği tamamen bitecek ve doğal sesler olacak. Belki daha öngörülebilecek çok husus var ve çok merak edilirse ileride bu fikirlerimi detaylı çizimlerle anlatarak bir kitap, belgesel, bilimkurgu film veya benzeri bir eserde toplama şansına kavuşabilirim. Kim bilir ?... Ancak bu yazının ömrü bu kadar ve bu kadar ile keselim. Sonuçta şikâyetim, yazıma başlarken belirttiğim gibi anlık, 10 yıllık en fazla 50 yıllık öngörüler ile kısıtlanıp kalmış olmamızdı. Bence gereğinden fazla siyasi tartışmalar, mesleki çekişmeler, Ayşe’ nin saç kesimi, tuttuğumuz spor takımının durumu yerine ya da en azından onların yanında az biraz bile olsa “250 yıl ya da 500 yıl sonra dünya nasıl olacak acaba?” diye kendimize sorup tartışalım. Zaten emin olun bu sorunun cevabını ararken siyaset, mesleki gelişim, saç kesimi ve sportif gelişme anlamında bugünkünden çok daha iyi bir konuma geleceğiz. Açıkçası ne kadar önemli olduğunu bilsek ya da bilmesek de fütüroloji (gelecek bilim) denen bir bilim dalı var ve hayatımızda nasıl ki psikoloji, sosyoloji, mühendislik ve matematik gibi bilim dallarından faydalanıyorsak bundan da faydalanmak, bu bilimi hayatımıza katmak zorundayız. Ben bu yazımda bir tarımcı ve araştırmacı olarak elimden geldiğince ve alanımın sınırlarından olabildiğince taşmamaya çalışarak bu bilimi kullanmaya gayret ettim. Umarım eğitim sistemimiz içerisine bu bilim dâhil edilir ve bizler zaman içerisinde bu bilimi çok daha iyi kullanıp çok daha adil, güzel bir dünyaya ve çok daha sağlıklı, mutlu bir hayata kavuşuruz.Gelecek bilimin hayatımızın içine daha çok dâhil olması dileği ile…

Enerji - Mekan İlişkileri , Zaman Kavramı ve Evrim

Dünyamızın tarihi, yeryuvarı katmanlarına işlenmiş olarak kaydedilmiş bulunmaktadır. Güneş sistemimizin ve evrenimizin tarihi de o sistemler içinde çeşitli şekillerde kaydedilmiştir. Şimdi, tüm bu tarihsel gelişimlerin hepsinin çok genel bir özetini sunmak, nasıl bir evrende ve nasıl bir dünyada yaşadığımızı anlayabilmek için, geçmişe doğru bir geziye çıkalım.

1. Günümüzden 50 yıl geriye gittiğimizde, elektronik teknolojisine ait ürünlerin (bilgisayar sistemleri, uydular ve bunlara dayalı iletişim teknolojisi, sonograf, vs.) yok olduğu bir dünyada yaşıyorduk ve tüm bu güncel teknolojilerden yoksun olduğumuzdan, bir saatte yapılabilecek bir işi bir kaç ayda ancak yapabiliyorduk, hatta bazı işleri hiç yapamıyorduk. Bu nedenle, günümüze oranla çok düşük bir "refah" seviyesindeydik. (Ayrıca, yeni bilgilere dayalı olarak oluşturulan bu yeni iş kolları, yeni iş alanları sağlayarak, dünya genelinde işsizliğin azaltılmasında ana faktör olmuştur. Bundan çıkartılacak ilk sonuç: işsizliğe karşı en etkin yol, doğal sistem hakkında yeni bilgiler elde ederek, bu bilgilere dayalı yeni teknolojiler geliştirip, yeni iş kolları yaratmaktır.)
2. 200 yıl geriye gittiğimizde, elektrik bilgisi ve teknolojisinin yok olduğunu görüyoruz ve geceleri mum veya şamdanlarla aydınlatılan mekanlarda yaşadığımız, radyo, televizyon, telgraf, telefon, otomobil, uçak, tren gibi bugün hayatımızı renklendiren ve rahatlatan bir çok nesneden yoksun bir dünyaya dönmüş oluyoruz. Refah düzeyimiz daha da düşmüş ve dünyadaki insan sayısı da, motorlu aletlerle ilişkili tüm meslekler de dahil olmak üzere, bir sürü iş kolunun yok olması nedeniyle, bir milyarı ancak bulmaktadır.
3. 500 yıl geri gittiğimizde, matbaadan yoksun olduğumuz bir döneme giriyoruz ve yaşam çok monotonlaşıyor, çünkü okuyacak bir kitap bulmak bile çok zor oluyor.
4. 1000 yıl geri gittiğimizde, barut gibi patlayıcı maddelerin bilinmediği bir çağa dönmüş oluyoruz ve insanlar her türlü mücadelesini ancak bıçak, kılıç, ok, mızrak gibi basit aletlerle yapıyorlar. Yeryüzündeki meslek sayısı daha da azalmış ve tüm dünyada yaklaşık bir-iki yüz milyon kadar insan ancak yaşıyor.
5. On bin yıl öncelerine gittiğimizde, günümüzdekiyle hiç kıyaslanamayacak bir yaşam dönemine dönmüş oluyoruz: İnsanlar ne bir maden biliyorlar, ne çanak çömlekten haberleri var, ne de doğru dürüst bir barınakları var. Bunun sonucu olarak, ne çivi gibi, maddeleri birbirine bağlayabilen bir nesneye sahipler, ne de bir bardak su veya bir kaşık çorba içebiliyorlar. Her türlü çanak-çömlekten yoksun bu yaşam döneminde, insanlar dere, göl, veya pınar şeklinde su kaynaklarına doğrudan bağımlılar ve asla onlardan uzak bir yerde yaşayamıyorlar, çünkü suyu taşıyacak veya saklayacak bir çanak - çömlekten yoksunlar. Henüz tarım ve hayvancılık konusunda da bilgileri yok ve bu nedenle, yabani bitki ve meyvelerle, ve de vahşi hayvan avcılığı ile geçinmek zorundalar. Böyle bir yaşam tarzında, nüfus yoğunluğu gittikçe azalmak zorunda, çünkü doğada ancak 100 kilometrekarelik bir alanda yetişen yabani bitki, meyve ve hayvan bir ailenin ihtiyacını karşılayabiliyor. Günümüzde bilinen mesleklerden hiç biri yok, dolayısıyla toplumsal hayat sisteminin temel öğesi olan "karşılıklı hizmet alış veriş sistemi" de oluşturulmamış. Toplumsallaşmanın olmaması ve dere veya diğer su kaynaklarına bağımlı yaşamaya zorunluluk nedeniyle, tüm dünyadaki insan sayısı ancak yaklaşık 10 milyon civarında. Evet, 10-15 bin yıl öncelerine gittiğimizde, tüm dünyanın nüfusu, bir "İstanbul" nüfusu kadar ancak var.
6. 30 bin ile100 bin yıl önceleri arasına gittiğimizde, dünya nüfusu yaklaşık bir milyona düşüyor. Bu düşüşün ise iki ana nedeni var: Birincisi ve en önemlisi, dünya ikliminin o zamanlarda çok soğuk bir buzul devrine denk gelmesi ve bu nedenle dünya üzerinde yaşanabilecek ortamların, yüksekliği çok düşük vadiler ve tatlı su kaynakları çevreleri ile sınırlanması; ikincisi ise, insanlığın bilgi düzeyinin daha da azalarak, ok, mızrak, zıpkın, iğne gibi en basit temel ihtiyaç öğelerini dahi üretemeyecek ilkel bir düzeyde olmasıdır. O zaman insanlarının bilgi düzeyleri, sadece sert taşları seçip, onlardan kopardıkları parçaları, kesici alet olarak kullanmak ve de taşların birbirleriyle çarpışması sırasında çıkan kıvılcımdan ateş yakabilmekten ibarettir!
7. Zaman içinde geriye doğru gittiğimizde, her şeyde bir değişme ve dönüşüm görüyoruz. Örneğin, yaklaşık 2 milyon yıl geri gidildiğinde, insan diyebileceğimiz yaratıklar, çok tıknaz, çok küçük kafataslı, kalın kaşlı, kaba kemikli, daha kısa boylu oluyorlar. Ayrıca belden altı insansı, ama belden üstü maymunsu bir başka "iki ayaklı" yaratık daha var. Yaklaşık 2.5 milyon yıl geriye gittiğimizde, insanların bu eski ataları da yok oluyor. Australopitechus adı verilen diğer iki ayaklı yaratık ise, yeryüzü sahnesinde yaşamına geçmişe doğru bir süre daha devam ediyor ve 5 milyon yıl önceleri film sahnesinden o da kayboluyor; sahnede sadece, filler, aslanlar, atlar, maymunlar, sığırlar, vs. gibi diğer memeliler ve diğer omurgalı ve omurgasız hayvanlar kalıyor. Yaklaşık 70 milyon yıl geriye gittiğimizde, hemen hemen tüm memeli hayvanlar kayboluyor ve onların yerine dinozorlar denilen bambaşka hayvanlar filmde görülüyorlar.
8. Filmimizde dünyanın coğrafik görüntüsüne bakarsak, zaman içinde onun da tamamen değiştiğini görüyoruz: Geçmişe doğru gidildikçe Atlantik okyanusu gittikçe daralıp küçülüyor, Kuzey ve Güney Amerika kıtaları Avrupa ve Afrika ya doğru yaklaşmaya başlıyorlar. Hatta bu yaklaşmanın hızını bile saptayabiliyoruz: Yılda yaklaşık 4 cm! Diğer taraftan bir çok ülke haritadan kaybolmaya ve denizlere gömülmeye başlıyor: Tüm Alp dağları, tüm balkan ülkeleri, Anadolu, İran, Himalayalar gittikçe denize gömülüyorlar, onların oldukları bölgede Tetis adını verdiğimiz büyük bir okyanus beliriyor; bu arada Afrika çok daha güneylere kayıyor!
9. Filmi geriye doğru oynatmaya devam edersek, yaklaşık 350 milyon yıl öncelerine ait tamamen değişik bir dünya coğrafyası ve tamamen değişik bir bitki ve hayvan topluluğu ortaya çıkıyor: Atlantik Okyanusu yok, Alp dağları, balkan ülkeleri, Anadolu, İran, Himalaya vs. yok; Afrika, Hindistan, Avustralya, Antarktika hepsi bir birine yapışık haldeler; Avrupa ve Asya ise birbirinden ayrılmış, aralarında Ural Dağlarını doğuracak bir okyanus var! Canlılar alemi de tamamen değişik: Dinozorlar da yok olmuşlar, karalarda hayvan ve bitki çeşitliliği çok az: sadece böcekler, bazı sürüngenler ve bolca amfibiya denilen semender ve kurbağagiller, bataklıklı ortamlarda yaşıyorlar. Meyve ağaçları gibi yapraklı bitkiler yok, çiçekli hiç bir bitki yok, onların yerine dev eğrelti otu ağaçları var. Yaklaşık 450 milyon yıl öncelerini gösteren sahnede ise, hayatın karalardan tamamen çekildiğini, yaşamın sadece denizlerde sürdüğünü görüyoruz. Karalar tamamen çırıl çıplak, ne bir yeşillik göze çarpıyor, ne bir kuş cıvıltısı duyulabiliyor, ne de bir yaprak hışırtısı!
10. Artık filmin bundan sonraki geçmişe ait sahnelerinde dünyamızdaki yaşamın sadece denizlerde olduğu bir zaman dilimini seyredeceğiz. 600 milyon yıl öncelerine varıldığında, canlılar aleminde tekrar büyük bir geçiş dönemiyle karşılaşıyoruz: Bize aşina olan tüm hayvanlar sahneden kayboluyorlar. Ne bir balık, ne bir denizkestanesi, ne bir midye, ne bir ıstakoz benzeri yaratık, vs. var! Ama denizlerde yine de bazı tuhaf görünüşlü hayvanlar bulunuyor: Günümüzde benzeri olmayan bazı deniz kurtçukları, medüze benzeyen yumuşak gövdeli yaratıklar, vs.. Hepsinin ortak özellikleri şu: Bu canlılarda hiç kabuk, iskelet, gibi bir koruyucu veya destekleyici oluşum gelişmemiş. Onun için bu canlılara ilk defa bulundukları yerin ismine atfen Ediacara hayvanları diyoruz. Yaklaşık 700 milyon yıl öncelerine varıldığında, Ediacara hayvanları da yok oluyorlar: artık "hayvan" diye adlandırdığımız hiç bir yaratık dünyamızda görülmüyor. Filmimizin sahnesinde, dünyamızın o zamanki denizlerinin sahipleri olarak, sadece "mikroplar" var artık. Dünyanın coğrafik görüntüsü de artık günümüzünkiyle en ufak bir benzerlik göstermiyor; tüm kıtalar küçük kıymıklara bölünmüş olarak o zamanın okyanuslarında ya bir ada gibi, veyahut deniz içine gömülmüş parçalar olarak dağılmışlar.
11. Yaklaşık 3 - 3.5 milyar yıl geri gidildiğinde, denizler alemindeki mikropların çekirdekli olanlarının da (Ökaryota) sahneden silinmiş olduğunu ve dünyanın "bakterilere" (Prokaryota) kaldığını görüyoruz. Yaklaşık 4 milyar yıl geriyi gösteren sahnede ise, dünyamızın bu ilk sakinleri de filmden siliniyorlar ve tamamen "hayatsız" bir zaman dilimine giriliyor.
12. Bu film daha da geriye oynatılmaya devam edildiğinde, yaklaşık 5 milyar yıl önceleri Dünyamızın ve de enerji kaynağımız olan Güneşin ve de ona ait Mars, Venüs, vs. gibi diğer gezegenlerin sahneden kaybolduğu izleniyor. Tüm gezegenleriyle birlikte Güneş (ve de Dünyamız) sahneden silinirken, onların olduğu yerde, büyük bir dev yıldız = süper nova onların yerini alıyor.

Kaydı yapılabilen filmimizin bundan sonraki eskiye ait sahneleri artık gittikçe bulanıklaşıyor ve net bir görüntü alınamıyor. Saptanabilen tek olay şu oluyor: Tüm galaksileriyle ve yerel guruplarıyla birlikte evrenimiz gittikçe büzüşüp küçülmeye başlıyor (aslında küçülmeye devam ediyor), ve yaklaşık 15 milyar yıl öncesine varıldığında, büzüşebileceği en küçük boyuta sıkışmış, yoğun bir enerjik ortama dönüşmüş, küçük bir kürecik olarak görünüyor. Bu küçük kürecik içinde ise her şey atom altı parçacıkları olarak bulunuyor. Ve filmimiz burada son buluyor.

Zaman Kavramının Tanımı ve Evrim Kavramıyla İlişkisi

Tüm evrenin ve dünyamızın aynı anda bir resminin çekilerek, her şeyin o resimdeki gibi dondurulmuş olduğunu tasarlayın. İnsanlar heykeller gibi donup kalsınlar ve bedenler içindeki hücrelerde her türlü faaliyet durmuş olsun; rüzgar esmesin, ışık dursun, dünyamız dönmesin, ay-güneş-yıldız sistemleri birbirlerine göre hiç hareket etmesinler, hiç birinin üzerinde en ufak bir faaliyet olmasın! O zaman, ne yaşam oluşur, ne gün, ne gece, ne ay, ne de yıl! Yani o durumda zaman oluşmaz. Bu nedenle, zaman bir hareketlilik, bir akım-aktarım, vs. , basit bir ifadeyle bir değişim-dönüşüm göstergesidir.

Doğadaki bu değişim-dönüşümlerin nedeni ise: canlı cansız tüm varlıkların "hücreler", "hücrelerin" moleküller, moleküllerin atomlar, atomların ise, enerji ile maddenin iç-içe olduğu, atom-altı-parçacıkları denilen temel yapı taşlarından oluşmalarıdır. Her şey matruşka bebekleri gibi, içlerindeki bir başka öğe tarafından oluşturulduğundan, ve en temeldeki öğe ise sürekli-değişken-akışkan (yani aktif = canlı) olduğundan, halkanın en son ürünleri olan doğa ve dünyamızın nesnelerinin de sürekli bir değişim-dönüşüm içinde olması kaçınılmazdır. Bu nedenle "zaman" denilen değişim-dönüşüm göstergesi ortaya çıkar ve doğadaki her şeyde bir değişim-dönüşüm (yani evrim, evolution) vardır ve bireysel ömürler bu evrimin sadece birer adımıdırlar! (Değişim-dönüşüm denilen bir sistemin doğa ve dünyamızda var olduğu, 2-3 asır öncesine kadar bilinmez. Dolayısıyla böyle bir terime karşılık gelecek bir sözcük de türetilmemiştir. Darwin 1859da canlılar arasında değişim-dönüşüm olduğunu gözlemleyince, değişim-dönüşüm anlamında evolution diye sözcük türetir ve ondan beri de evolution = evrim sözcüğü değişim-dönüşüm anlamında kullanılmaya başlanır. Zaman kavramının da değişim-dönüşümü simgelediği doğa-bilimsel verilerle ıspat edildikten sonra, zaman kavramıyla evolution kavramlarının eş anlamlı oldukları ıspatlanmış olur. Değişim ve dönüşüm hem canlılar hem de cansızlar aleminde vardır; değişim ve dönüşümün kısa tanımı da EVRİM olduğuna göre, evrim hem canlılar aleminde, hem de cansızlar aleminde söz konusudur. Yani zaman ve evrim eş-anlamlı olmaktadırlar.) Bu saptamayı yaptıktan sonra evrim var mı, yok mu tartışmalarına bir nokta konulmuş olsun: Evrim yoktur demek, zaman yoktur demektir!

Tüm bu anlatılanlardan çıkartılacak sonuç şu olur: Doğa ve dünyada sabit ve değişmez hiçbir şey yoktur; geçmişe gidildikçe, kentlerimiz kayboluyorlar; bilinen mesleklerimiz yok oluyorlar; insanlar ve de tüm diğer canlılar değişikliklere uğrayarak silinip gidiyorlar; dünyamızın görüntüsü sürekli değişiyor, karalar parçalanıp denizlerin altına gömülüyorlar, denizlerdeki biriken çamurlar, sıkışıp yükseliyorlar ve yeni dağlar oluşuyor; dünyamız ve güneş sistemimiz doğup, gelişiyor ve de bir yöne doğru gidiliyor. (Güneşin doğup batması sürecinde, bir gün önceki ile bir gün sonraki Güneş arasında fark vardır: Bu iki gün arsında, Güneşte bir sürü hidrojen yanarak helyum elementine dönüşmüştür; dolayısıyla, Güneşimizin ömründen bir parçası eksilmiştir. Bu arada ise, Güneşteki bu reaksiyonlardan kaynaklanan güneş ışınları dünyamıza gelip, fotosentez yapan canlılarca bağlanarak biyokütleye dönüştürülmüş, böylelikle bir çok yeni canlı oluşumuna olanak sağlanmıştır.)

Tarım Öğretiminin Felsefesi Ve Yeni Yapılanma

Tarım insanlığın sürdürülebilirliği için gerekli olan gıda güvencesinin sağlanması bakımından olmasa olmaz en eski mesleklerden biri olarak algılanır. Tarım eğitimi insanın ilk öğretileri arasında olup, insan konuşmadan yazmadan önce mağara duvarlarına çizdiği işaret ve resimlerle besin güvencesi mesajları verilmeye çalışılıyordu. Tabii tarım insanın ilk uğraşısı olduğu için ilkel kabile yaşamından feodal köylülük süresince binlerce yıl bu eğitim doğal olarak ailede öğreniliyordu. Kent devlet yapısına geçişle birlikte kentte zenaatlar farklılaştı ve bazı kişiler tarımdan koptu; tarım zenaatı köylülerin elinde kaldı. Geçen son yüz yıllarda, artan insan nüfusunun yaratığı yeterli ve güvenli gıda bulma sorunu, tarım eğitimini bilimsel metotlarla uygulamalı olarak işlenmesini gündeme getirmiştir. Başta Almanya dan Hitler rejiminden kaçan muhalif bilim adamları olmak üzere ülkemizde üniversite düzeyinde tarım ve hayvancılık alanında fakülte düzeyinde yapılan ziraat eğitimi 1970 lı yıllara kadar en prestijli mesleklerden sayılırdı. Hocalarımızın bir kısmının tıp ve hukuk fakültelerini bırakarak ziraat fakültelerine geçmeleri o dönemde ziraat mühendisliğinin toplum ve devlet katında gördüğü önemi vurgulamaktadır. Aldıkları yüksek maaşlarla köylüye götürdükleri gölet yapımı, sulama, toprak etütleri, yeni bitki türlerinin bölgelere adaptasyon çalışmaları, ıslah çalışmaları, gübreleme çalışmaları ile köylülerin gözdeleri idiler.

Fakat şimdi durum çok farklı bir boyuta, meslek tercihi sıralamasında en gerilerde mesleğinin saygınlığının yeniden kazandırılması için yürütülen çabalara rağmen maalesef mesleği yüceltmek bir yana, tamamen yok olma durumuna gelmiştir. Yukarıda belirtildiği gibi Tarım eğitimi insanlığın zorunlu ihtiyaç duyduğu gıda güvencesini sağlamak için gerekli metotların geliştirilmesini ve yeni kaynaklarının araştırılmasını gerektirmektedir. Sağlık ve beslenme arasındaki sıkı ilişki bugün gelişmiş ülkelerin en çok üzerinde durdukları konuların başında gelmektedir. ABD sağlık bakanı sağlıklı beslenme ile 300 milyar dolarlık bir gelir kazanacaklarını hesaplamaktadır. Yetersiz beslenmenin neden olduğu kansızlıktan başlayarak patojenik salgınlara kadar çalışan insanın işe gelmemesi veya iş yerindeki verim düşüklüklerinin yaratığı toplamı korkutucu boyutlarının ortadan kaldırılması için sağlıkçıların tarımcılarla birlikte çalışmasını istemektedir. Norveç te yakın geçmişte bir dişçilik fakültesi kapatıldı. Nedeni sağlıklı beslenen ve bilinçli toplumların diş sağlığı sorunları minimum düzeyde olduğu için insan kaynaklarını başka alanlara kaydırmışlardır.

Tarım biliminin gelişmesi sonucu bugün başta ABD ve Avrupa da tarımda yetersizlik değil bir artışı bulunurken dünyanın diğer bölgelerinde ise açlık ve yetersiz beslenmeden kaynaklanan sağlık sorunları görülmektedir. Gelişmiş batı toplumları aynı zamanda birer tarım ülkesi olmaları nedeniyle de bir taraftan diğer ülkelere tarım ürünleri pazarlamaya çalışırken diğer taraftan söz konusu ülkeleri tarım yönünden dışa bağımlı hale getirmeye çalışmaktadırlar. Başta ABD olmak üzere tarımsal girdilerde destekleme ve sübvansiyon sağlanırken, bizde tarımsal destekler kaldırılmaya çalışılmaktadır. Bu gün ülkemiz Kanada, ABD ve Avustralya dan kırmızı ve yeşil mercimek, Arjantin, Çin, İran, Bulgaristan ve ABD den barbunya; Meksika dan nohut; ABD den bakla; ABD, Ukrayna, Bulgaristan, Berazilya, Arjantin den ayçiçeği; Hindistan dan susam; İran dan ceviz; ABD, Kanada, Brezilya ve Arjantin den buğday; İtalya ve Austuralya dan pirinç ile pamuk ithal etmek zorunda kalmıştır.

Ayrıca yaş sebze, baklagil ve diğer ürünler yanında hayvan ürünlerin satışında önemli düşüş ve bu ürünlerin satışında elde edilen gelirin ise önemli ölçüde düştüğü belirtilmektedir. Kısacası Türkiye 2000 yılında 3.7 milyar dolarlık tarım ürünü ihraç ederken aynı yıl 4.1 milyar dolarlık ithalat yapmıştır.

Tohumda binlerce yıllık evrim süresince bulunduğu bölgelere adapte olmuş yerel bitki tohumları bırakılmış yerine bir defaya mahsus ürün verebilen terminatör tohumlar dışardan sağlanmaktadır. Bu tohumların büyük çoğunluğunun gen kaynakları ülkemizden gizlice yurtdışına kaçırılmış ve oradan ıslah edilerek altından daha pahalı fiyatlarla tekrar bize satılmaktadır. Sebze tohumculuğunda tamamen dışa bağımlılığımız yanında, tarım işletmelerinde batılı biyoteknoloji laboratuvarlarının transgenik bitkilerinin test alanı haline getirilmesi işin bir diğer boyutudur. Amerikan, İsrail ve Avrupalıların son yıllarda GAP a ilgileri ile IMF dayatması arasında bir ilişki var mı? Son IMF programlarına bağlı olarak tütün, şekerpancarı ekim alanları sınırlandırılmış, diğer taraftan dışarıdan şeker ithal edilmekte, başta Philip Moris sigara şirketi olmak üzere ülkemiz batılıların özel sektöre ektirdiği tütünleri kullanarak benim tütünümü bana Amerikan Marlboro sigarası olarak yüksek ücretle satabilmektedir.

Ülkemiz tarımı hakkında batılıların düşünceleri tarihi olarak incelendiğinde şimdiki tablo daha rahat görülmektedir. Bir toplantıda Adnan Menderes Almanlardan bir Demir Çelik fabrikası kurması için yardım ister. Alman Başbakan Erhardt Adnan Medrese e neden ağır sanayide bu kadar ısrar ediyorsunuz; size avans para verelim, Türkiye de tarımı geliştirin der. "Entansif" (yoğun) tarım yapın, Avrupa nın hububat ve meyve-sebze ambarı olun der. Hatta eksperlerimizi gönderelim size yardımcı olsunlar, üretecekleriniz için kredi değil, peşin para verelim der. Nihayet Almanlar Türkiye nin ağır sanayi isteğini geri çevirir. Amerikalılarda benzer şekilde Türkiye nin isteğini geri çevirirler; ta ki Ruslar İskenderun Demir çelik ve Seydişehir Alüminyum tesislerini kurana kadar. Yine Amerikalılar ve Avrupalılar 1970 lı yıllarda Türkiye nin Ağır Sanayi hamlesi taleplerinin gündeme geldiği günlerde önerileri bırakın sanayiyi, bu pahalı; bunun yerine sizin için turizm cenneti olmanız önerilir. Son yıllarda batılıların başta Ege Bölgesi olmak üzere sözleşmeli olarak organik tarım ürünleri yetiştirmeleri yine oyunun bir diğer parçası olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yine ilginçtir ülkemizin borçlanması ile dışa bağımlılığının artması ile ülkemiz her alanda eğitimi kalite ve dinamizmi yönünden aşağıya taşınmaya başlamıştır. Bugün yurtdışında 100 bin öğrencinin milyonlarca doları ilgili ülkelere taşınması dikkate alındığında ülkemiz tarım eğitiminin 40 yıl öncesi Afrikalılara sunulan genelci tarım eğitimine yönelmesi arasında bir ilişki bulunmaktadır.

Şimdi daha iyi anlıyorum ki neden gelişmiş batı üniversitelerinde eğitim programları dinamik, ihtiyaca göre sorun çözmeye yönelik şekillenirken, bizde ise ilgili öğretim üyelerinin ve onların kurullarını dinlemeyen, ihtiyacı tarımın doğası olan bölgesel farklılığı dikkate almayan ve YÖK böyle istiyor deyip oldu bittiye getirilen lise müfredatı benzeri tek tip ziraat eğitimi yürürlüğe konulmaktadır. Benzer durumun eğitim fakültelerinde uygulandığı dikkate alındığında insan soramadan edemiyor: Hangi eller eğitimde kalitesizliliği bizlere dayatmaktadır?

1999 yılında yürürlüğe giren yeni tarım eğitimi yapılanması 4 yıllık eğitim süresi tamamlanmadan yeniden genel Temel Ziraat Mühendisliği programını istenmesi planlı ve programlı ülkelerde görülür bir durum değil. Sormazlar mı ne oldu da hemen vazgeçtiniz bu programdan? Program yetersiz ise bunca fakülte dekanı günübirlik mi düşünüyordu?

Tabii tarım eğitimini derinlemesine bilimsel gelişmeden koparıp azgelişmişlik muamelesi yaparak daha genel anlamda bir tarım eğitiminin önerilmesi ancak artık Afrika ülkelerine uygulanabilir. Bizlere kredi veren ülkelerde Tarım eğitiminin nasıl yapıldığı biliniyor. Bütün batı ülkelerinde temel dersler, ve bir takım genel meslek dersleri ilk iki yılda alınır; daha sonraki yıllarda öğrenciler temel çalışma disiplinlerine yönelir ve kendi alanında teorik ve pratik dersler alır. Örneğin Pratik biyolojiyi ilgilendiren, tarım orman, tıp ve hayvan yetiştiriciliği konusundaki temel dersler birlikte bile alınır fakat ilerleyen 2. ve 3. yıllarda öğrencilerin girmeye hak kazandığı birimlere göre ayrılır. Bizde ise Tarım Lisesi müfredatı şeklinde üniversiteliliğin çeşitlilik ilkesinin tersine tek tip eğitim öngörülmektedir. Şimdi 6 Milyarlık insan nüfusunun içinde 70 milyonluk Türkiye nüfusunun besin kaynaklarının geliştirilmesinin sorumluluğunu üstlenmiş olan Tarım eğitimi yeniden çağının gereklerine göre düzenlenmelidir. Gıda güvencesinin de sürdürülebilirlik ilkesine uygun olarak çevreyi koruyan bir bakış açısı ile her alanın derinlemesine bilim disiplinleri I tipi bakış açısı ile geliştirilmeli ve I lar bir araya gelerek Pi ler oluşturarak sorunu çözmeleri gerekmektedir. Aksi taktirde ülkemizde tarım bilim gelişmez ve dışa bağımlılıktan kurtulamaz.

Bilgi teknolojisinde yeni trendler 2009da

Turkcell Üst Yöneticisi (CEO) Süreyya Ciliv, gelecekte neler yapılabileceği konusunda çok heyecanlı olduklarını, bugün geniş band konusunun, bilgi iletişim teknolojilerindeki en heyecan verici saha haline geldiğini kaydetti. Ciliv, Türkiye Bilişim Vakfı, Avrupa Politika Araştırmaları Merkezi (CEPS) ile Turkcell desteğinde gerçekleştirilen "Telekomünikasyon: Bilgi Toplumunun Kaldıracı Konferansı"nın "Ev Ödevlerimiz" konulu panelinde yaptığı konuşmada, Türk mobil piyasasının çok rekabetçi bir piyasa olduğunu belirterek, Türkiye'nin kısa sürede çok mesafe kaydettiğini, ancak hala daha yapılması gereken ev ödevleri bulunduğunu anlattı. Kapsama alanlarının yüzde 99'u aştığını, 35 milyon aboneleri bulunduğunu açıklayan Ciliv, "Gelecekte neler yapılabileceği konusunda çok heyecanlıyız. Bugün mobil geniş bant, bilgi iletişim teknolojilerindeki en heyecan verici saha haline geldi. 3G ve artı teknolojiler, teknoloji arenasındaki en sıcak alan. Bu yüzden bu teknolojinin bir an önce Türkiye'ye gelmesini istiyoruz" diye konuştu.Ciliv, Türkiye'deki bütün teknoloji şirketlerinin bu geniş bant piyasasına gireceğini, bunun büyük bir fırsat olduğunu vurgulayarak, "açık ve adil bir rekabet için öncelikle numara taşınabilirliği de son derece önemli. Bunu destekliyoruz" dedi.Piyasayı açmanın ve adil bir rekabet ortamı yaratmanın önemine dikkati çeken Ciliv, "Biz mümkün olan en iyi teknolojileri Türkiye'ye getirme konusunda istekliyiz, heyecanlıyız. Ve vergilerin hakikaten düşmesini istiyoruz" görüşünü dile getirdi.Vodafone Türkiye Kurumsal İletişim ve Regülasyon İşleri Genel Müdür Yardımcısı Alp Sevindik de, 42 ülkede 260 milyon abonesi olan bir şirketin Türkiye'ye 2006 yılında geldiğini, ilk olarak 5 milyar dolarlık yatırım yaptıklarını ve 1 milyar dolar civarında da altyapı iyileştirme yatırımı gerçekleştirdiklerini anlattı.Vodafone'nun Türkiye'ye gelen 3. en büyük yatırım olduğunu ifade eden Sevindik, pazar hakkında bilgi verdi.Sevindik, hane halkı araştırmasına göre, Türkiye'de bilgisayar kullanım oranının yüzde 30, internet kullanımının yüzde 27 olduğunu, ADSL abone sayısının 4 bin 150'ye ulaştığını hatırlattı.Artık sabit hattın yerini hızla mobil iletişimin aldığını vurgulayan Sevindik, mobil iletişimin çok daha pratik olduğunu söyledi. Sevindik, Vodafone'nun dünyada en çok 3G abonesine sahip şirket olduğunu belirterek, "Yeni teknolojilerin bir an önce ülkemize kazandırılması lazım" dedi.Vodafone olarak yıl sonuna kadar nüfusu 500'ün üzerinde olan tüm yerleşim yerlerini kapsamayı planladıklarını açıklayan Sevindik, dünyanın en yüksek vergilerinin Türkiye'de ödendiğini, bunun aşılması gerektiğini savundu."Önümüzdeki yıl kesişme ve yeni trendler yılı"Türk Telekom Üst Yöneticisi (CEO) Paul Doany de Avrupa'nın 5'inci büyük operatörü olan Türk Telekom ve faaliyetleri hakkında katılımcıları bilgilendirdi.Doany, 2006 yılında dönüşüm konusunda çeşitli adımlar attıklarını anlatarak, güven, adalet ve şeffaflık kavramlarını geliştirdiklerini söyledi."Önümüzdeki yıl kesişme ve yeni trendler yılı olacak" diyen Doany, iddialı hedefleri bulunduğunu, bu çeyrek tamamlandığında 500 metrelik bir mesafeden 1,3 milyon ek hat oluşturmayı hedeflediklerini kaydetti.

En yeni güvenlik trendleri

Intellect, uluslararası ve ulusal uygulamalarda meydana gelen gelişmeleri değerlendirerek, 2008 yılında kurumsal şirketlerin önem vermesi gereken 3 konunun altını çizdi.
Uluslararası standartların daha gündemde olacağı bu süreçte ve gittikçe zorlaşan rekabet ortamında, kurumların kendilerini daha güvenli hissetmeleri için yeni yılda bazı konulara daha fazla önem vermeleri gerektiğini vurgulayan Intellect İş Geliştirme Direktörü Tuğrul Pehlivanlı, 2008 yılında bilgi güvenliği alanında kurumsal şirketleri daha çok ilgilendirecek 3 konunun altını çizdi. Bu konuları; bilgi ve olay yönetimi, bilgi sızmasına karşı alınabilecek önlemler güvenliği ve veri tabanı güvenliği olarak vurgulayan Pehlivanlı, söz konusu üç konunun kurumlar için neden önemli olduğunu da şöyle açıkladı. “Bilgi ve olay yönetimi dediğimiz kavram, kurumların bir takım standartları uygulama yükümlülükleri ile birlikte başlıyor. AB standartları, uluslararası bazı standart ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün istemiş olduğu standartlar bu sene sonunda kurumlar için bazı yükümlülükler getirecek. Bu yükümlülüklerden en önemlisi tüm logların (işlem kayıtlarının) toplanıp bir noktada istenilen sürelerde saklanması, birbiri ile ilişkilendirilmesi, anlamlı raporlar haline getirilmesi ve uluslararası standartlara uygunluk.

2008 yılında şirketlerin ivedilikle üzerinde durması gereken ikinci konu farkında olarak veya farkında olmadan kurum dışına sızan bilgiler. Bilgi hırsızlığının çeşitlendiği günümüzde değişik yollarla kurum dışına çıkan bilgilerin denetlenmesi, sınırlanması ve gerekli önlemlerin alınması kurumları daha çok meşgul ediyor olacak.

Üzerinde durulması gereken üçüncü konu ise veri tabanınızın güvenliği. Şirketinizin müşteri bilgileri, muhasebe bilgileri gibi kritik bilgilerinin olduğu veritabanlarına kimler ulaşabiliyor? Ne amaçla ulaşıyor? Ne kadarına ulaşabilir? Bu noktada şirketler personeline ve veritabanı erişimi olan 3. partilerine ne şekilde güvenlik önlemleri uygulandığını sorgulayacak” diyen Tuğrul Pehlivanlı, “Bütün bilgi güvenliği uygulamalarının yanı sıra bu üç konu 2008 senesinde “Bilgi Güvenliği” alanında çok konuşulacak konular olacak gibi görünüyor” dedi.

Zihinsel Dengelerin Korunması

Çocukların zihin gelişim dengesi incelendiğinde, bazılarında belli periyotlarla, birtakım akli işlevlerde duraksama, durgunluk gibi vakalara rastlamak mümkündür. Şartların açığa çıkarttığı huysuzluk, yaramazlık gibi haller, zamanla yerini yeni fonksiyonlara bırakır.
Koşulların devamı ile hayata bakış tarzı, çocukluktaki o kalıba göre biçim alacaktır.Küçük yaşlarda yaşanılan sıkıntı ve değişimler, olgun düşünce yapısının göstergesi olabilmekle birlikte, beyinde hücre hasarı dolayısıyla belli fonksiyonları yerine getirememeye yol açabilir. Uzmanlar, beyin dokusunun gereksiz hücre faaliyetlerinden arınacak şekilde gelişme gösterdiğini ve bu gereksinimi otomasyonla yerine getirdiğini ifade ediyorlar.
Genler, bir sonraki neslin konumunu oluştururken, çevre ve astroloji faktörlerini yanına almaktadır.Çocukluk ve yetişme çağında ortaya çıkan böyle aksaklıklar, beynin şuuru tekrar forme etmemesi ve yapılanmayı sağlayamaması yüzünden meydana gelmektedir.Zihinde yer eden kalıplaşmış düşünceler ve şartlanmalar yüzünden, başkalarının etkilenmediği olaylar karşısında, müthiş bir hasar ve yıkım gerçekleşmekte, hayaller yerle bir olmaktadır. Aradan zaman geçince,tutarsız ruh halinin yansıttığı "unutma" ve sallama" tavırları bir beceri sayılabilmekte,"duyarsız","umursamaz" bazen de "hırçın" davranışlar içine girilebilmektedir.İstatistikler, her on- on beş kişiden birinin melankolik ruh haline girebildiğini göstermektedir.Paranoya da, tedavisi en güç ruhsal hastalıklardan biridir. Birey, sorunları, ters bulduğu olayları, kendiliğinden değil, muhatap olduğu kimselerden, dışarıdan kaynaklanıyor gibi algılamaktadır. Bu bazı düşünsel gerçeklere beynin yapısında yer bulunamamasının uzantısı olan bir duyumsayış biçimidir.Kuşku ve Hezeyan yaratan olumsuzluğun temeli, yine hücre bozukluğuna dayanır. Bu olay kişinin değerlendirişine göre bazen rahatsızlık bazen de değişik bakış açısı ile olayları yorumlamayıberaberinde getirir.Tıp, kendini beden sanan düşünce biçiminin sonucu olan bu tip rahatsızlıklar için çok çeşitli çözüm ve tedavi olanaklarını araştırmaya, yeni yeni bulgular elde etmeye devam ediyor.İnsanı dış ve iç yapısıyla tanımaya teşvik eden mistisizm de, böyle durumlarda, kişisel uyarı getirip çeşitli önlemler alarak, en azından akıl istikametinde davranmayı, konuşmayı öngörüyor ve uymayanın da neticesi ile karşı karşıya kalacağını vurguluyor.Dengeli, sağlıklı, şuurlu yaşamanın geniş plandaki rolü dikkate alınırsa, herhangi bir düşünsel sorunu olan kişinin öncelikle bunu tesbit edip yeni bir yapılanmaya girmeye, farklılaşmaya, düşünselkalıplarını, modellerini değiştirmeye kendini zorlaması son derece önem kazanmaktadır. Beyinde deforme olan hücrelerin yerine yenileri gelmediği için bunun başarılması, deformasyon oranına ve geride kalan fonksiyon gören hücrelerin aktivitesine bağlı gibi gözükmektedir.
İnsani ilişkileri değerlendirirken de zihinsel fonksiyonları göz önünde tutmak, algılamalardaki çeşitliliği dikkate alıp ona göre davranmak gerekiyor.

Chrome: Google'ın web tarayıcısı geliyor!

İnternet devi Google'dan çok büyük bir sürpriz: Şirket kendi web tarayıcısı Chrome'u sunmaya hazır!
Chrome: Google'ın web tarayıcısı geliyor!
Google kendi web tarayıcısnı kullanıcılara sunmak için saatleri sayıyor!
İnternetin hangi köşesine bakarsanız bakın, Google adını mutlaka görürsünüz. Hatta bu durum sadece internetle de kısıtlı değil, alternatif enerji çalışmaları, uzay çalışmaları, otomobiller ve daha neler neler... Google'la yollarımızın kesişmediği çok az alandan biri ise hiç kuşkusuz web tarayıcı pazarı - idi. Google, blog sayfalarında yaptığı açıklama ile Google Chrome adını verdiği kendi web tarayıcısını her an kullanıcılara sunabileceğini resmi olarak duyurdu.

İnternet devi, yeni tarayıcısının tanıtımını Scott McCloud tarafından çizilen ilginç bir karikatür kitabı ile yapıyor. Buraya tıklarsanız, Google Chrome için seçilen tanıtım yolunu yakından inceleyebilirsiniz.

Peki ama Google Chrome kullanıcılara neler sunacak? Çok fazla bilgi olmasa da, kulağımıza gelenler tarayıcının Javascript kullanacağı ve bu sayede çok hızlı olacağı, açık kaynak olacağı, sekmeli taramayı destekleyeceği, çevrim dışı sörf konusunda özel seçenekler sunacağı ve oluşan bir hatanın tüm tarayıcı yerine sadece ilgili sekmeyi ilgilendireceği.

Yukarıda da söylediğimiz gibi, Google Chrome her an indirilmeye sunulabilir. Siz iyisi mi şimdilik kapalı olan bu adresi arada sırada kontrol edin. Bakarsınız Google Chrome'u indiren ilk kullanıcılardan biri de siz olabilirsiniz...

Google ve Yahoo anlaştı

Dünyada en önde gelen iki internette arama motoru Google ve Yahoo, internet reklamlarının bir bölümünü ortak kullanma konusunda anlaşmaya vardıklarını ilan ettiler.

Yahoo
Yahoo Google ile anlaşmadan umutlu

Anlaşmaya göre Yahoo Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada'da kendi arama sonuçlarının yanında Google'un sağladığı reklamlara da yer verecek.

Bu yeni ittifakın ABD Kongresi'nde ticari rekabet kurallarına uygun olup olmadığı konusunda araştırılacağı belirtiliyor.

Bu son girişim, yazılım devi Microsoft'un, Yahoo'nun teknolojisini satın alma teklifinden vazgeçmesini takip ediyor.

Dünyanın bir numaralı yazılım şirketi olan Microsoft, Mayıs ayında Amerikalı internet şirketi Yahoo'yu satın almak için sunduğu teklifi geri çekmişti.

Microsoft Yahoo'yu satın almak için toplam 46,2 milyar dolar teklif etmişti.

Daha sonra yapılan görüşmelerde de bir ilerleme sağlanamadığı belirtiliyor.

Yahoo, Google ile vardığı anlaşmanın yılda ek 800 milyon ABD doları sağlamasını beklediklerini dile getiriyor.

Yahoo Yönetim Kurulu Başkanı Jerry Yang, "Bu girişimin internette reklam sektöründeki son yenilik olduğuna inandıklarını" dile getirdi.

Google ile varılan anlaşma piyasalar kapandıktan sonra açıklandığından hisse değerlerinde nasıl bir eki yaratacağı henüz bilinmiyor.

Google'dan yeni tarayıcı

Google, Internet Explorer ve Firefox'a rakip bedava bir internet tarayıcısını bugün piyasaya sürüyor.

Google logo
Yeni tarayıcını adı Chrome.

Tarayıcının, grafik ve multimedya ağırlıklı yeni kuşak siteleri en hızlı şekilde ekrana getirmek üzere tasarlandığı belirtiliyor.

Chrome adı verilen tarayıcı, deneme aşamasında 100 ülkede Windows yüklü bilgisayarlarda kullanılabilecek.

Bunu Mac ve Linux versiyonları izleyecek.

Google yöneticilerinden Sundar Pichai, web güncesinde bu konuda "Tarayıcıyı sıfırdan tasarlamamız gerektiğini anladık" diyor.

Yeni tarayıcı, Google'a kendi hazırlamakta olduğu Picasa ya da Haritalar gibi gelişkin internet programlarını kullandırma fırsatı da verecek.

Geleneksel internet tarayıcıları bu yeni programları göstermekte zorluk çekiyordu.

Sundar Pichai "Yalnızca bir tarayıcıya değil, internet sayfaları ve programları için modern bir platforma ihtiyacımız var. İşte bu platformu yaratmaya çalıştık" diye yazdı.

Microsoft'a ait İnternet Explorer programı, halen web tarayıcı piyasasının yüzde 80'ine hakim.

Bu hakimiyete ilk darbeyi, bir başka bedava yazılım olan Firefox vurmuştu.

Küresel Bilgi Trendleri

Bir şirketin bilgi konusundaki hünerini bir diğerinden ayıran şey nedir? Hangi küresel bölgeler bilgiyi ve entelektüel sermayelerini kullanma yolunda önde gidiyorlar? Burada, Rory Chase bu yılın Most Admired Knowledge Enterprises (En çok rağbet edilen bilgi işletmeleri)ödüllerini, hızlı gelişen bölgeleri ve hızlı gelişme nedenlerini ve her bölgenin gelişebileceği alanları incelemektedir

Küresel Bilgi Trendlerinin Gözden Geçirilmesi 2006 yılı The Most Admired Knowledge Enterprises ödüllerini kazananlar Rory Chase, KNOW Ağı (The KNOW Network) The Most Admired Knowledge Enterprises (MAKEsm) araştırma programı 1998 yılında Teleos tarafından The KNOW ağıyla işbirliği içinde, mevcut olanların yanı sıra yeni işletme bilgilerini daha üstün ürünlere, hizmetlere ve çözümlere dönüştürerek entelektüel sermaye ve hissedarlarına zenginlik üreten kuruluşları tanımlamak ve tanımak için kurulmuştur Küresel ve bölgesel (Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika) MAKE çalışmaları ve Hindistan ve Japonya gibi sayıları çoğalan ulusal çalışmalar, bilgi yönetimi akımlarının analizlerine yönelik dünyanın en büyük veritabanını oluşturmaktadır.

Bu makale 2006 MAKE çalışmalarının sonuçları üzerine kurulan bölgesel ve küresel bilgi yönetimi akımlarını özetlemektedir. Büyük Resim Son dokuz yılın küresel MAKE çalışmalarında en çok göze çarpan trendler şunlardır: Sayıları artmakta olan bazı kuruluşlar küresel karakter kazanmaktadırlar özellikle danışma ve profesyonel hizmetler, enerji, eğlence, finansal hizmetler ve medya sektörlerinde. Bu küresel kuruluşlar, federal bir yapıda ve bir şirket merkezine bağlı olmadan bağımsız şirketler olarak faaliyet gösterme eğilimindedirler. Buluşlar geliştirme ve yeni ürünler yaratma yeteneği, geniş bir iş sektörü yelpazesinde, bir rekabet eşiği olarak görülmektedir. Daha geç başlamış olmalarına rağmen Asyanın bilgi tabanlı kuruluşları Avrupalı ve Amerikalı rakipleriyle eşit bir bilgi gelişimi göstermektedirler. Avrupadaki işletmelerin entelektüel sermayelerini etkili bir şekilde üretme ve yönetme konusunda başarılı olamadıkları görülmektedir. Kuzey Amerikadaki işletmeler bu alanda öncülük ederken, Asyadaki kuruluşlar arayı hızlı bir şekilde kapatmaktadır ve önümüzdeki üç ila beş yıl içinde bölgelerinde zenginlik üretimi olarak Kuzey Amerikalı firmaları geçebileceklerdir. Bazı MAKE ödülü sahipleri, örneğin BP, General Electric, IBM, Intel, Nokia, Royal Dutch Shell, Siemens, Dünya Bankası ve Xerox, bu yılın kazananlar listesinde ilk 20den aşağıya düşmüşlerdir. Bu kuruluşların (hepsi bilgi yönetimi işletmeciliğinde öncüdür) bilgi tabanlı stratejilerini sürekli ilerletme konusunda başarısız oldukları gözlenmekte; yeni buluşlar geliştirme, entelektüel sermaye yönetimi, ortak bilgi paylaşımı ve organizasyonel öğrenme alanlarında rakiplerinin kendilerine yetişmesine veya daha doğrusu bir rekabet eşiği kazanmalarına izin vermektedir. Büyük Beşli MAKE araştırma programının başladığı 1998den beri toplam 122 kuruluş küresel MAKE finalisti olarak adlandırılmıştır. Bunların arasından sadece 48 kuruluş küresel MAKE ödülünü kazanmıştır.

Bu kuruluşlar 18 iş sektörüne yoğunlaşmışlardır: Ödül sahiplerinden dokuzu, bilgisayar donanım, yazılım ve bilgi teknolojisi çözümlerinde. Ödül sahiplerinden altısı, profesyonel hizmet / danışma alanında. Ödül sahiplerinden beşi, elektronikte ve elektrik üretiminde. Ödül sahiplerinden dördü, değişik imalatlar, benzin ve gaz arama ve hizmetlerinin her birinde. Ödül sahiplerinden üçü, finansal hizmetler, motorlu taşıtlar üretimi ve eczacılık alanlarının her birinde. Ödül sahiplerinden ikisi, kimya alanında.

Ödül sahiplerinden biri inşaat ve mühendislik, tüketici ürünleri, internet arama hizmetleri ve portalları, ağ donanımı, kamu sektörü, araştırma, perakende satış, yarı iletkenler ve donanım alanlarının her birinde. Küresel MAKE ödül sahiplerinden çoğu ( yüzde 58,3ü) yüksek rekabet koşullarına sahip, bilgi tabanlı beş büyük iş sektöründen çıkmaktadır; bilgisayar ve bilgi teknolojileri çözümleri, danışma/profesyonel hizmetler, çeşitli imalat, elektrik donanım ve enerji. Tüketici ürünleri, finansal hizmetler, eczacılık ve perakende satış sektörleri sürekli artan bir şekilde küresel MAKE ödül sahipleri çemberinde temsil edilmesine rağmen, büyük beşli liderliğini sürdürmektedir. Bölgesel düzeyde, öncü iş sektörleri yerel ekonomileri ve bilgi uzmanlığını yansıtmaktadır. MAKE uzmanlar heyetine göre, bölgesel bilgi tabanlı ekonomiler aşağıdaki anahtar iş sektörleri tarafından yürütülmektedir (her endüstrideki MAKE finalistlerinin sayısına göre) : Asya: tüketici ürünleri, elektronik ve elektrikli donanım, bilgi teknolojileri yazılım/çözümleri ve motorlu araçlar imalatı. Avrupa: elektronik ve elektrikli donanım, finansal hizmetler, motorlu araçlar imalatı ve benzin ve gaz. Kuzey Amerika: havacılık ve uzay sanayi, savunma, bilgisayar ve büro donanımları, bilgi teknolojileri yazılım/çözümleri ve çeşitli imalat.

Küresel trendler: ödülün çerçevesini oluşturan sekiz bilgi performans boyutunda ortalama 2006 yılı küresel ve bölgesel MAKE ödül sahiplerinin puanlarını göstermektedir. Bu puanlar temelinde, aşağıdaki gözlemler yapılabilir: Liderlik Asyadaki MAKE liderlerinden pek çoğu şirket bilgi stratejilerini1990ların sonları ve 2000lerin başında edinmişlerdir. Öncü Batılı şirketlerden birkaç yıl sonra başlamalarına rağmen Asya merkezli kuruluşlar, en iyi örnekleri Avrupalı ve Kuzey Amerikalı MAKE ödülü sahiplerinde bulunan bilgi kıyaslama ve transferinde çok başarılı olmuşlardır. Bugün, Asyadaki MAKE liderleri Avrupalı rakiplerine yetişmişlerdir, ancak hala Kuzey Amerikalı MAKE liderlerinden geridedirler. İnovasyon Bu bilgi performans boyutu en yüksek ortalama puana sahip olmuştur ve kuruluşların ar-ge ve inovasyona ayırdıkları zaman, emek ve kaynakların miktarını yansıtmaktadır. Puanlarda yaşanan birkaç yıllık düşüşün ardından Kuzey Amerikalı şirketler tarafından yapılan yatırımlar iyi bir gelir getirmektedir. Entelektüel sermaye yönetimi Avrupalı şirketler entelektüel sermaye yönetimi girişimlerinde öncü olarak kabul edilmektedirler. Yine de MAKE çalışmalarının sonuçları şunları göstermektedir: Avrupa bu kritik bilgi performans boyutunda liderliğini kaybetmektedir. Avrupalı MAKE ödülü sahipleri bu alanda geriye düşerlerken Kuzey Amerikalı MAKE liderleri yeteneklerini artırmışlardır. Asyadaki MAKE liderleri entelektüel donanıma, entelektüel varlıklara ve markalara yoğunlaşmakta fakat kural olarak hala işletme ölçeğinde entelektüel sermaye yönetimini uygulamamaktadırlar. Ortak bilgi paylaşımı İleri bilgi teknolojisiyle çalışan ortak bilgi paylaşım araçları şu an MAKE ödülü sahipleri için bir yetkinlik esasıdır. Yine de öyle görünmektedir ki Asyalı ve Kuzey Amerikalı liderler giderek küreselleşen çalışma alanında bilgiyi etkili bir şekilde paylaşmak ve yeniden kullanmak konusunda yeni internet tabanlı araçlara başvurma konusunda daha yenilikçidirler.

Sekiz bilgi performans boyutunda 2006 yılı Küresel, Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika MAKE ödülü sahiplerinin ortalama puanlarının karşılaştırılması. Organizasyonel öğrenme Organizasyonel öğrenme Organizasyonel öğrenme, görüldüğü kadarıyla Kuzey Amerikalı MAKE liderlerinin öncülüklerini geliştirdikleri bir başka bilgi boyutudur. Kuzey Amerikalı MAKE ödülü sahipleri bilgi alanında çalışan elemanlarının beceri ve düzeylerini geliştirmek için büyük yatırımlar yapmaktadırlar. Asyalı ve Avrupalı MAKE liderleri kendilerine ait dünya çapında öğrenim kuruluşları yaratmak istiyorlarsa bu bilgi boyutuna daha çok odaklanmalıdırlar. Müşteri bilgisi Avrupalı ve Kuzey Amerikalı ödül sahipleri kritik bir alan olan müşteri bilgisi yönetiminde puanlarını yükseltmişlerdir. Yine de pek çok Asya kuruluşu küresel MAKE liderlerinin standartlarının oldukça altına düşmeye devam etmektedirler. Daha yüksek değer üreten ürün/hizmet bölümlerine ulaşmak için Asyalı işletmeler bu önemli bilgi performans boyutuna odaklanmalıdırlar. Bilgiyi değere dönüştürmek Asyalı şirketler için yapılan finansal raporlama Kuzey Amerika ve Avrupada olduğu kadar şeffaf değildir. Sonuç olarak, Asya şirketleri işletmenin bilgisini artan hissedar değerine dönüştürme konusunda etkinliklerini yönetme, ölçme ve raporlama üzerinde daha az durmuşlardır. Yatırımcılar ve ulusal/küresel sermaye düzenleyicileri sürekli artan bir şekilde bu bilginin rapor edilmesi konusunda daha fazla şeffaflık talep etmektedirler. Asyalı firmalar bu alanda en iyi uygulamaları yapmaları için sürekli büyüyen bir baskı altına gireceklerdir. Küresel bilgi olgunluğu Asyalı MAKE ödülü sahipleri MAKE bilgi performans boyutlarının çoğunda Avrupalı rakiplerini yakalamışlardır. Yine de öncü Kuzey Amerikalı kuruluşlar bilgi tabanlı girişimler olarak rekabet etme konusunda yeni stratejiler ve yaklaşımlar geliştirmektedirler ve bu bilgi performans boyutlarının çoğunda yüksek çıkan puanlarına yansımaktadır.

Bölgesel trendler Aşağıdaki trendler Asya, Avrupa ve Kuzey Amerikada izlenmiştir. Asya 2005 yılı MAKE çalışma sonuçlarıyla karşılaştırıldığı zaman, Asyalı MAKE liderleri bilgi yarışında daha hızlı koşuyor gibi görünmektedirler fakat Kuzey Amerikalı işletmelerle aralarındaki farkı kapatma konusunda başarılı olamamaktadırlar. Asyalı MAKE ödülü sahiplerinin puanları altı bilgi boyutunda sabit kalmıştır. Bu şirketlerin ortak girişim bilgisi paylaşım ortamı üretme ve müşteri bilgisini yönetme becerileri azalmıştır. Asyalı girişimler, özellikle Çin ve Hindistan, iş sektörlerindeki küresel liderlerle rekabet edebilmek için bilgi yönetimi kabiliyetlerini geliştirmelidirler. Avrupa Avrupalı MAKE liderleri bilgi tabanlı girişim stratejileri vasıtasıyla rekabet avantajı kazanabilmek için çabalamayı sürdürmektedirler. 2006 yılı MAKE çalışmalarındaki puanları pek çok kritik bilgi performans boyutunda bir önceki yıla nazaran daha düşüktü: bilgi işçilerinin gelişimi, inovasyon, işbirliği, organizasyonel öğrenme ve müşteri bilgisi yönetimi. Avrupalı MAKE liderlerinin müşteri bilgisi yönetimi kabiliyetleri Asyalı ve Kuzey Amerikalı MAKE ödülü sahiplerine nazaran çarpıcı bir şekilde düşmüştür -2006 yılı MAKE araştırmalarında en düşük puanları almışlardır. Kuzey Amerika Birkaç yıl boyunca düşük gelen puanların ardından, 2006 Kuzey Amerika MAKE ödülü sahipleri özellikle inovasyon, entelektüel sermaye yönetimi ve organizasyonel öğrenme gibi bütün bilgi performans boyutlarında çarpıcı gelişmeler göstermişlerdir. Üst üste iki yıl ne Kanada ne Meksikadan hiçbir MAKE ödülü kazanan olmadı.

Birkaç yıl önce Kanada ve Meksikadan bir grup kuruluş dünya çapında bilgi işletmeleri olmaya çok yaklaşmış gibi görünüyordu. Yine de işletme bilgi stratejileri ve iş stratejileri arasındaki bağlantısızlık, daha fazla Kanadalı ve Meksikalı kuruluşu MAKE ödülü sahipleri çemberine girmekten alıkoymuştur. Sonuç Küresel bilgi yarışında, kuruluşlar kazandıkları şöhretle yetinemezler. Anahtar sürücü kuruluşların işletme bilgisini entelektüel sermaye ve ürünlere, hizmet ve çözümlere dönüştürme oranlarıdır. Küresel ekonomide, sadece rakiplerden geri kalmamak artık bir seçenek değildir. Kuzey Amerikalı işletmeler enerjilerini yeniden kazanmış ve Asyalı ve Avrupalı rakiplerine göre bilgi kabiliyetlerini geliştirmiş gibi görünmektedirler fakat küresel bilgi yarışı hala tüm hızıyla sürmektedir. MAKE ödülü sahiplerinin seçilmesi The Most Admired Knowledge Enterprises araştırma programı Delphi araştırma yöntemlerine (1950lerde Rand Şirketi tarafından geliştirilen bir tahmin aracı) göre oluşturulmuştur. Delphi yöntemi tarafsız bilgi değiş-tokuşunu ve tartışmaları ilerletir ve genellikle bir fikir uyumuyla sona erer. Uzun menzilli trendlerin ve fikirlerin tahminine yönelik en iyi yaklaşımlardan biridir. Fortune küresel 500 üst düzey yönetici ve lider bilgi yönetim uzmanlarından oluşan uluslar arası bir jüri heyeti MAKE ödülünün sahiplerini seçmektedir. MAKE araştırmalarına katılan üst düzey yöneticiler yarışmacıların emsal kuruluşların başlıca organizasyonel stratejik performansa dayalı olan sekiz bilgi boyutundaki güçlü ve zayıf yönlerini bilmektedirler. Diğer yandan, bilgi yönetimi ve entelektüel sermaye uzmanları jüri heyeti işletme bilgi stratejisi ve bilgi işlem düzeyi uygulamalarında daha yüksel bir algılayışa daha yatkındırlar. Bu yüzden, MAKE jüri heyetinin iki unsuru birbirini tamamlamaktadır. MAKE çalışmalarında görüş birliği oluşturmanın üç aşaması vardır. Birinci aşamada, jüri heyeti uzman üyeleri olası MAKE işletmelerini tanımlar ve aday gösterirler. İkinci aşamada, uzman heyetin her üyesi aday listesinden en fazla üç kuruluş seçerler. Uzman heyetin en az yüzde onuyla seçilen bu kuruluşlar küresel MAKE finalistleri olurlar. Üçüncü ve son aşamada, küresel MAKE finalistleri sekiz bilgi performans boyutunun her biriyle ölçülürler:

Bilgi tabanlı bir şirket kültürü üretimi; Üst düzey yönetim liderliğinde bilgi işçisi geliştirilmesi; Bilgi tabanlı ürünler/çözümler dağıtımı; İşletmenin entelektüel sermayesinin en üst düzeye çıkarılması; Ortak bilgi paylaşımı için bir ortam yaratılması; Bir öğrenme organizasyonu yaratılması; Müşteri bilgisine dayanan değer üretimi ve İşletme bilgisinin hissedarlara yönelik bir değere dönüştürülmesi. Toplam bileşik puanlar sonucunda en yukarıda yer alan MAKE finalistleri MAKE ödül sahipleri olarak tanımlanırlar. Stratejik Liderliğe Yönelik bir Plan Steven Wheeler, Walter McFarlanda ve Art Kleiner İdarecilerin ilerleyebileceği bir organizasyon nasıl kurulur? Liderlik iddiası, eski halinden farklıdır. Son birkaç on yılda en azından tarihçi James MacGregor Burns tarafından yazılan 1978 yılında basılan tarz-yaratan Liderlik kitabından beri- iş ve toplum üzerine yazan yazarlar, fark yaratan şeyin liderin karakteri olduğunu anladılar. Burn, örneğin, uygarlığın dönüştürücü liderlere ihtiyaç duyduğunu yazar ki onlar sadece kendilerine verilen problemi çözmekle kalmaz fakat toplumun bir bütün olarak daha yüksek motivasyon ve moral düzeylerine yükselmesine yardım ederler. Diğer iş yazarları bu temayı kullanmışlardır: Şirketler, Warren Bennisin ortaya koyduğu gibi, sadece işleri doğru yapan liderlere ihtiyaç duymazlar fakat aynı zamanda doğru şeyi yapan liderlere ihtiyaç duyarlar. Fakat hangi tür liderlerin doğru şeyi yaptıkları kabul edilir? Richard Branson gibi yaratıcı ve risk almayı seven liderler mi? Lee Iacocca gibi karizmatik ve baskıcı savaşçı liderler mi? Jack Welch gibi merhametsiz performans takipçileri mi? Herman Millerın Max De Pree gibi adanmış hizmetçi liderler mi? Sessizce acıya katlanan, Jim Collinsin Good to Great kitabında övdüğü Kimberly-Clark CEOsu Darwin Smith gibiler mi? Veya sadece Macar hükümdarı Attila gibi liderlik sırları bir araya getirilmiş olanlar mı? Yıldan yıla her tarzın kendince savunucuları ve yardımcıları çıkmıştır. Fakat uzmanların bütün birikimlerine, bu konu üzerinde yayınlanan kitaplara rağmen, hala en etkili liderlik tarzı hakkında kesin bir görüş birliği yoktur. Aslında, bireysel liderlik nitelikleri önemlidir. Durumdan duruma, kuruluşlarda ve genel olarak toplumlarda, tek bir birey en yukarıya yerleştirildiğinde, diğer her şey değişir iyiye veya kötüye doğru. Fakat liderlerin etkinliği, etraflarındaki bağlama genelde farkına varılandan daha çok bağımlıdır. Zamanla, liderin kabiliyetleri en yukarıdaki ekibin niteliğine ve bütün organizasyonun kabiliyetleriyle şekillenir. Bunlar ya bir liderin yapmak istediği değişiklikler için paha biçilmez bir destek yaratırlar veya bu değişiklikleri imkânsız hale getirirler. Bu yüzden en iyi liderler etraflarındaki unsurların tasarımına büyük önem verirler: berrak bir amaç duygusu yaratırlar, etkili liderlik takımları yaratırlar, girişimlerini dikkatli bir şekilde sıralar ve öncelikleri belirlerler, kuruluşu yürütmeyi daha kolay bir hale getirmek için yeniden şekillendirir ve en önemlisi bütün bu taktikleri tek bir tutarlı strateji altında birleştirir. Stratejik Lider İçin İçgörü İpuçları Adil, müşfik ve sosyal sorumluluk sahibi olarak algılanan kurumsal bir ortam bireyin ve grupun memnuniyetini ve sadakatini de arttıracaktır. Çabukluğun ve intibak kabiliyetinin bir örgütü oluşturabildiği ya da parçalayabildiği düzensiz, fırtınalı bir dünyada; Kıdemli liderlerin çevrelerindeki başdödürücü, günlük değişmelerle güncel kalırlarken, gerekli ve doğru kararları oluşturmaları beklenir.

Bugünün temel liderliğini sorgulamak, görünüşe bakılırsa herkesi başka tepkiler oluşturan taktikli hesapsız düşünceler ve olaylar dizisine odaklarken stratejik kalmaktır. Liderliğin taktikli ve stratejik seviyeleri arasındaki verilen devamsızlıklarda biz takip eden olayları savunuruz.(bir silverbullet dizisi olarak değil de tercihen yüksek performansı geliştirecek yeteneklerin(becerilerin)üst üste gelmesiyle oluşan bir sıra olarak) Strengthen collective identity (kolektif kimliği kuvvetlendirin) Likit ekipler, fiili örgütler ve müşterek, birleştirilmiş temsilcilikler ile sivil toplum işletmeleri sıklıkla belirsiz sınırlar ve sadakatliliğin parçalanmalarıyla sonuçlanırlar. Liderlerin; ortaklaşa bir görüş(vizyon) çerçevesinde bireysel değerlerle uyumlu, benzersiz müşterek bir grup paylaşım kimliğini kuran, örgütsel bir kültür geliştirmeleri gereklidir. Örneğin; olimpiyat oyunları işi; Atlanta ile Georgia eyaletini, seçmenlerinin önceden bunun gibi çabaları yükselen vergilerden kaçınmak için reddetmiş olmasına rağmen topluluk liderlerine yeni yollar ve de diğer altyapıları inşa etmelerine olanak tanıyan ortak bir görüş etrafında toparladı. Aynı şekilde terör üzerine, küresel savaş bilakis biribirinden farklı uluslararası örgütleri ortak bir gayede birleştirir. Birçok bakımdan, kolektif kimlik temiz olduğu zaman ortaklaşa kimlik liderliğin yükünü üstlenir çünkü örgütlere ve onların üyelerine kendilerine uyarlamalarına yardım eder ve de gelecekle ilgili endişeyi azaltır. Promote Distributed Intelligence to Leverage Uncertainity (dağıtılmış istihbaratı belirsizlik leverajına ilerletmek) Bugünün karışık son derece bağlantılı ve çalkantılı küresel çevresi; istikrar, kontrol ve standartlaşmanın kültürel olarak Aşırı değer biçildiği ve esnekliğin, yeniliğin, işbirliğinin ve de doğaçlamanın hafifsendiği bir yerdedir. Ortak katılımın düşünce ayrılığı oluşturduğu ve ilgili olanlar arasında riski azalttığı yerde, Hiyerarşik lider ile astlarının ilişkisi ağ liderliğine teslim edilmelidir. Örneğin; teşkilatın resmi merkezi kanallar aracılığı ile bilgiyi yeterince hızlı paylaşmamasından dolayı; gerçek zaman bilgi değişimleri ihtiyacına,diyaloğa ve son derece biribirine bağlı çalkantılı çevrelerle temas kuran şirket amirlerine yardımcı makaleleri konuşan Amerikan Ordu kumandanları resmi olmayan www.companycommand.com web sitesini geliştirdiler.

Appreciate and Leverage History Without Becoming its Prisoner( tarihin mahkumu olmadan tarihi bilin ve tarihden yararlanın) Tarih bilgisi, insanın dünyayı yeniden keşfetmesine ya da benzer tarihi nüanslar ve de koşullar dizisi tarafından kişisel ya da profesyonel seviyede kıstırılmasına sebep olan mantıksal olmaktan çok uzak duygusal körlüğü ortadan kaldırmaya yardım eder. Tarihi derslerin yararı başarının birisinin başına döndürmesine ya da hataların yüreğine dokunmasına izin vermemek demektir. Açıklamalı tarih değişikliğin nedenine bir anlayış kazandırır. Sadece geleceği tahayyül etmeğe yardım etmeyen ayrıca da statükoya tutunmasına engel olabilen tedbirli, kazanılmış sezgileri kabul etmek demektir. Bugün, kendi profesyonel sınırları dışındaki sözü geçen oyuncular liderlerinin içerde değişmelerini istiyorlar çünkü birçok lider kendi tarihi yönelimlerinin darlığı tarafından kıstırılmış görünürler ve daha geniş bir bağlamda düşünüp hareket edemezler. Amerikan Hava Kuvvetleri Ağır Silah liderleri -Kore Savaşından bu yana düşman uçağı vurmamalarına rağmen mesleklerini ve onun yapısını muhafaza etmeğe devam ettiler. Deniz Kuvvetleri ise on yıldır karşı saldırıda kullanılmayan amfibi araçlara yatırım yapmağa devam etti netice itibarı ile yalnızca liderlik itibarlarını kaybetmekle kalmayıp, doğa koşullarına uygun yetiştirme alanlarına ihtiyaç olunan diğer alanları desteklemek için kullanılabilecek milyonlarca doları da boşa harcamışlardır.

Genel Kuvvetli Bir Etik Değerler Sistemi Etrafında Sosyal Adaletin ve Ahlakın Değerini Arttırın Adil, müşfik ve sosyal sorumluluk sahibi olarak algılanan kurumsal bir ortam bireyin ve grupun memnuniyetini ve sadakatini de arttıracaktır. Kuvvetli etik değerler, son derece birbirine bağlı, ahlaki belirsizliğin yaygın olduğu çalkantılı çevrelerde sosyal adalet ile karmaşık ahlaki muhakemenin değerini artırır. Liderler, ahlaki ikilemlerle karşılaştıkları zaman diğerlerine rehberlik edecek değerleri aşılamak zorundadırlar. 1950lerin başlarında sosyalliğe vakıf Başkan Harry S.Truman hem çabayı başlatması hem de askeriyenin ırksal bütünleşmesinin başarısını sağlamasıyla dikkati çekti. Bir Dizi Hissedar Karşısında Karşılıklı Güven ve İşbirliğini Kurun Kolektif bir vazifenin fiili verimi, daha çok kişilerin birbirini anladığı, düşünce ayrılığını değerlendirdiği ve farklılıkları yapıcı biçimlerde göğüsleyebildiği ve çözebildiği zaman, Prensipli müzakereler ile melez kültürel farkındalık vasıtasıyla İşbirliği ile karşılıklı güveni gerektirir. Tutarlı, güvenilir, sağlam ve meslektaşlarıyla ilgili kararlarla liderlerin kendi kişiliklerini, iletişimi ve profesyonelliği bir hizaya sokmaları gereklidir. Profesyonelliğin yapıştırıcısı işlevi uzmanlık bilgisi ve becerisi, sorumluluk, sosyal bir bağlamda performans ile ekip halinde çalışma ruhu (birlik duygusu) olan ortak kültürel -ahlaki bir değer yapısıdır. Statükoya Meydan Okuyan Kabiliyet Sahibi İnsanları Geliştirmek ve Konuşlandırmak Yetkili yenilik olmaksızın stratejik etkiler mümkün değildir.

İnsanlar, onları Statükoya meydan okumaya yetki veren bir çevrede çalıştıkları zaman, mal sahipleri gibi düşünürler ve sonuç yeniliktir. 1numaralı iş (gücün yegâne dağıtımcısı olarak) insanları yetkilendirecek ancak içgüdüsel bir biçimde örgütün payında İnce ama mühim farkla Rol alan bir çevre yaratacaktır. ( Self monitor)kendi tepkilerini diğerlerinin tepkilerine göre ayarlayan bağımsız takımların ve işi zati mükâfatlarına karşılığının bir sonucudur. Kamu yararı için, liderliği içeren kavram üç seviyededir: bireysel, grup, toplum Kıdemli liderler çoğu kez co-team olarak yardım ederler ve çevrelerindeki kabiliyet sahibi olanları güçlendirerek aslında kendilerini güçlendirdiklerini bilirler. Müşterek kurumsal bir görüntüyle form beklentileri Kıdemli lider kendi kurumsal görüşü nasıl ifade ederse diğerlerine de onu aynı biçimde görmeğe etkili olabilir. Aşağıdakiler askeri kafa yapısının çeşitli imajlarla nasıl Etkili olunabileceğinin örnekleridir. Futbol Takımı-oyun yöneticisinin kararı veren kişi olduğu yerde hiyerarşi vasıtasıyla kontrolü vurgulayan kalıplaşmış yapısal bir manzara. Canlı organizma-kurum çevresel geri bildirime dayalı açık bir sistem sayılır. Gelişmelidir, uyarlanmalıdır ya da ölmelidir. .Ulusal Devlet Yönetimi:-bireylerin ve grupların rakip menfaatlerinin olduğu daha geniş bir politik çevre içinde politik varlıkların toplanmasıdır. .Basketbol Takımı Yaratıcılığın kendiliğinden ve likit ekip çalışmasının olduğu bir karışım kazana takımın kalite işaretidir.

STRATEJİK SIRALAMAYI KOLAYLAŞTIRIN Milli çapta ya da sanayi çapındaki bir kolektif vazife üzerindeki etkin performans, neyin yapılacağı ve nasıl yapılacağı hakkındaki önemli bir sözleşmeyi (en azından fikir ya da oybirliğini) gerektirir. Birleşik ,aracı,çokuluslu,hükümetler arası(federal,devlet,yerel) ve sivil toplum kuruluşları /özel gönüllü kuruluşlar(ticari,kar amacı gütmeyen ,gevşek bağlı şebekeler,.. vs) , çok az ya da hiç resmi otorite sahibi olmayanlar üzerine nüfuzunu uygulamak zorunda kalan kıdem sahibi liderlere kılavuz örneklerdir. General Eisenhover, 2.Dünya Savaşı sırasında Almanlar ve İtalyanlara karşı Müttefik harekâtlar üzerine bu niteliği sergiledi. Duygusal Zeka Tarafından Desteklenen Vazife Sorumluluğu ile İyimserliği Kurun Zor ve stresli bir vazifenin icrası, engeller ve aksilikler ışığı altında taahhüt ve azmi gerektirir. Şartlara rağmen, içsel gücü ve kararı sarsılmaz olan insanlar, örneğin Martin Luther King ve Gandhi gibi liderler, üst düzey liderliklerine çıkarılırlar. Duygusal Zekâ, ferdi farkındalık ve kurumsal farkındalık adına önemli bir kavram haline gelir. Yüksek Otorite Bilim ve Sanatını Ağ Sistemleri Çağında Kullanın Karmaşık bir görevin başarılı bir icrası, farklı birçok ancak birbirleriyle ilgisi olan insanların, kaynakların ve bilginin kullanımını yararlı ve elverişli kılan faaliyetleri bir yöne yönlendirmeği gerektirir. Japon imalat şirletlerinin de sahip olduğu gibi, liderler bu kabiliyeti(gücü) bir sanat biçimine dönüştürebilirler. Gerçek bir lider, üyelerinin emsalsiz enstrümantal yeteneklerini maksimuma çıkararak ahenk teşkil ettiren orkestranın şefi gibidir; ya da hepsinin ona sahip olmak için gelmesini sağlayan kalabalığı performansın(icranın) içine çeken sahne artisit gibidir. Kendi İtibarınızı Kurun Kıdemli liderler kendi makamlarını kendiliğinden olan kurum içi ve kurum dışı hedefleri başarmak ve bugünün ve geleceğin desteğini ortak işletmelere, aracı çalışma gruplarına, çok uluslu koalisyonlara ve de hükümetler arası, endüstriyel ağlara etkili, doğru teşvik etmek için kurarlar. Örneğin; iktidar yönetimi, finans, insan kaynakları, bilgi yönetimi ve dış ilişkileri içeren ticaret, siyasi ve nizami uygulamalar gibi-Geleneksel askeriyede gerekli olup da ,-SAVAŞMA -gibi dış hizmette gerekli olmayan becerilerin ister istemez farkına varırlar.

Gerekli Kaynakları Temin Edin ve Akıldaki Halef ile Destekleyin Kıdemli liderler, hemen önemli olan kaynaklar ve destek ile gelecekte gerekli olacak kaynaklar arasındaki farkları bilerek ona göre plan yaparlar. Düşüncedeki uzun vade ile imtiyazlarının ötesinde, etkili liderler kaynaklar ile muhayyer gönderilmiş malların birçoğu ve katkıyı, üstlerden ve kuruluşun dışındaki insanlardan politik desteği temin ederler. Önemli kurumsal seviye, karmaşık sistemler sonuçları adına, belirsizlikle gölgelenen acil taktik akıl yürütmelere liderler vekâlet etmezler ve diğerlerinin farkı fark etmelerini sağlamaya muktedirlerdir. Onların kararları ayrı ayrı olaylardan meydana gelen hadiselerden ibaret değildir ancak daha çok örneğini gelecekten alan hedefe ulaşmak için yolu üzerinde sürekli ayarlamalar yapan Hassas Güdümlü Mühimmatlara benzer. Politika Uzmanı Olun Politik hedefleri askeriyeye ya da aksine tercüme etmek hem sanat hem de bilim demektir ve yaratıcılık, ustalık, politik ve bürokratik sağduyu ile farklı çevresel organizasyonel kültürler karşısında politika oluşturmayı ve stratejik karar almayı gerektirir. Kıdemli liderler ulusal güvenlik politika seviyesi bilirkişiliklerini, diğerlerinin onların tavsiyelerini ve perspektivlerini arayıp bulmaları adına, bir mıknatıs gibi çekmek için harekete geçirirler ve kullanırlar. Yenilikçiliği ve sıklıkla sezgilere aykırı kabul edilebilir düşünceler ile birleşik, aracı, sanayi ve çok uluslu hatlar arasındaki düşünceleri teşvik ederler. Çünkü çözümün karmaşıklığını ve küresel, ekonomik, teknik ve kültürel problemleri kapsayan hakiki çelişkileri görürler.

Etkilere Dayanan bir Liderlik Görüşünü Dikkate Alın Bir kuruluşdaki daha kıdemli pozisyonların stratejik etkileri yaydığı inancı artık yürürlükte olmayabilir. Bazıları bu fenomene faaliyetin düzenli, işlemselve stratejik seviyelerinin baskısı olarak atıfta bulundular.(piramid: hiyerarşi yassılaşır) Sıklıkla aşağı pozisyonlardakilerin düşündüğü ve yaptığı, tüm ağa uygun olabilen görev karmaşası anlamına gelir. Askerlerine tek dizlerinin üzerine çökmelerini ve Irakın Necef halkını ikna etmek için silahlarını yerde bir noktaya yöneltmelerini emreden, kendisinin ve askerlerinin onların camisine zarar vermek niyeti olmayan; Ordu Yarbayı Christopher Hughes ın etkisi hem taktiki hem de dünya çapında stratejik çıkarımlara sahipti. Yakıt verimliliğini ele almadan bir aracın sadece öldürücü gücünü göz önünde bulunduran bir karar edinimi yakıtı yeniden telafi etmekle ilgili olarak taktiği ve stratejik yanlış adımlara yönlendirebilir ve ayrıca ulusun ithal petrol üzerine sahip olduğu stratejik güveni, o kaynağın belirli geçici mevzilerini SAVUNMA DEPARTMANININ onun en yüksek tek devlet kullanıcısının olduğunu özellikle göz önünde bulundurduğu zaman etkili olabilir. Kompleks Durumlardan Can Alıcı Noktaları Seçip Çıkarın ve Erişilir Kılın Etkili liderler yalnızca yükselen tehtitleri tanımlamaya yardım etmekle kalmıyorlar ayrıca insanların sorunları ve olayları yorumlamalarına ve niçin ilintili olduklarını anlamalarına da yardım ediyorlar.

Bir kuruluşun sanayi sonrası görünümü, bürokratik, hiyerarşik yapılardan, organic, karmaşık, intibak edici bir sisteme doğru uzaklaştığı gibi, kıdemli liderler de, diğerlerine ağ liderliğinin paralel kavramlaştırmasını ve de dönüşümünü harekete geçirmelerine yardım etmelidirler. Taraftarları, akranları, Amirleri ile Bilgi Topluluklarını Kolaylaştırın Her şeyi bilen lider dönemi bitti. Hayranlar, akranlar, üstler ve dış harici uzmanlar ortak düşünceyi yapanlardır. Liderlik, daha doğru olarak bir ilişkidir. Bir Bireyin mülkiyeti olmadığı gibi, ne de kuruluş içindeki bir kişinin Pozisyonuna bağlıdır. Yöneticilik, kişisel ve kurumsal cephe çeşitlerinin karşısındaki değişime yardımcı olan bir işlemdir. Kıdemli liderler,(kendilerinin de dahi olduğu)kültürün neyi saptadığına, en çok düşünceye ve eyleme itibar ederler. Intelin eski başkanı Andy Grovedan bir alıntı: Kültür, her gün öğle yemeğinde strateji ile beslenir. Kıdemli liderler kültürün kurucu ile başlayabilirken değişimi iş gücünün yaptığını itiraf ederler.

IBMin CEOsu Lou Gerstner in söylediği gibi aynı zamanda onlardan beni izlemelerini istedim, hayran (taraftar)olmayı bırakmalarını ihtiyaç duydum. Sürekli Özyansımaya Girişim Yapın Kurumsal dönüşüm

Dosyalar

9. kalkınma Planı.İş Planı.Kosgeb destekleri 1.Kosgeb destekleri 2.Kosgeb arge destekleri.Kosgeb Tekmerleri.Motivasyon.Hayaller.Tübitak teydeb destekleri.Oslo Klavuzu Işığında Yenilik.Frascati Klavuzu Işığında Ar-Ge.Problem Çözme Teknikleri.Proje Yönetimi.Toplam Kalite Yönetimi.Matriks Organizasyonlar.Fikri Mülkiyet Hakları.Marka nedir?.Marka başvurusu.Marka koruma.Bitki Islahçı Hakları.Patent Bilgisi.Verimlilk.6.çerçeve programı.Kobilerin 6.çerveve programına katılımı.6.çeçeve programında uluslararası işbirliği.
6.çerçeve programı projesi hazırlama .6.çerçeve programı projesi sunma ve değerlendirme.Finansal Analiz.Örnek Finansal Analiz.Finansal Başarısızlık.Sermaye Piyasası Kurumu.İnsan Kaynakları Yönetim Sistemi.AB'ye Özel sektörün intibakı.AB Çevre Müktesebatı.Stratejik Planlama.Bilgi Toplumu Stratejisi.Tarım Stratejileri.Kriz Yönetimi .EU Lobbying.Bilgi ekonomisinin reddettikleri.Teknokentler.Bilgi Ekonomisi.E-Ticaret'e Davet.TİKA Teknik Yardım Projeleri.Fikri Mülkiyet Hakları.Proje Yönetimi.Endüstriyel Tasarım Tescili.Tübitak Proje Destek Süreci.Pazar Araştırması ve Planlaması.Örgüt Yönetimi.Makale Yazma.Bilimsel Araştırma Teknikleri.


Yurtdışı Pazarları
Azerbaycan. Moğolistan. Türkmenistan. Kırgızistan. Kazakistan. Özbekistan. Ukrayna. Moldava. Romanya. Gürcistan. Makedonya. Bosna-Hersek.


Vizyon 2023 Teknolojik Öngörüleri
Strateji Belgesi. Üretim. Tasarım. Savunma Havacılık Uzay. Nano. Mekatronik. Malzeme. Enerji ve Çevre. Biyoloji ve Genetik. Bilişim.

Genel Bilgiler

FELSEFE
Dinler Tarihi.Atatürkçülük.
BİLİM
TOPLUM Dunya ekonomi tarihi.GIDA ÇEVRE SAĞLIK TARIM Bitki Islahı.MALZEME TEKNOLOJİ Nano Teknoloji.Bilgisayar Ağ Temelleri.ENERJİ TAŞIMACILIK UZAY Yıldızların İç Yapısı ve Evrimi.
SANAT
ROL MÜZİK EDEBİYAT YEMEK Denizlerimizdeki Balıklar.
SPOR
YAZ KIŞ MÜCADELE