Doğma, büyüme, gelişme ve dönüşme doğadaki temel çevrimi oluşturur; aynı çevrim yaşamlarımızı ve toplumlarımızı da yönlendirir. Gerçi "rahat" kavramı yaşadığımız dönem ve yere göre değişir, ama biz insanlarda, gerek fiziksel, gerek zihinsel anlamda, yaşam standartlarımızı geliştirme ve hayatımızı elimizden geldiğince rahat kılma güdüsü vardır.
Bir girişimci olarak kanım odur ki, yönetimin asli görevi ya da misyonu, yaşam kalitesini geliştirmeye yönelik bu insani güdüyü atatmin etmektir.
Herkes daha iyi bir evde yaşamak ister, bu yüzden birisinin bu evlerin yapımında kullanılacak malzemeleri üretmesi ve o malzemeleri piyasaya sunması gerekir.
Yönetim kaliteyi artırır
Yönetim bu noktada devreye girer ve sürekli olarak malzeme ve ürünlerin kalitesini artırır. Elbette, insanların evin yanı sıra hizmetler ve enformasyon da dahil olmak üzere çok çeşitli ürünlere ihtiyacı vardır; bütün bu ürünlerin üretilmesi ve piyasaya sunulması gerekir.
Üstelik ürünlerin tutarlı, uygun boyutlarda üretilmesi ve makul fiyatlara satılması gerekir. Yönetimin yerine getirmesi gereken toplumsal ödev budur.
Bu şirket niçin gerekli
Bütün yöneticilerin sık sık kendilerine sormaları gereken "Bu şirket niçin gerekli" sorusunun yanıtı, işte bu toplumsal ödevde yatar.
Sorunun yanıtı mal ve hizmet veren bütün işletmelerde aynı olmalıdır ve bu yanıt, girişimin, insanlara yarar sağlamak ve toplumu kalkındırmak için var olduğudur.
Yönetimin bu temel amacını göremeyen yönetici asla gerçekten başarılı olamayacaktır.
Amaç yalnızca kar değil
Bazı insanlar bir girişimin bütün amacının kar etmek olduğunu düşünür. Oysa kar, ne kadar işin asli bir parçası ise de, yalnızca bir parçasıdır. Kar olsa olsa nihai hedefi-insanların yaşam standardını yükseltmek-gerçekleştirmenin araçlarından biri olarak önemlidir.
Bu açıdan bakıldığında, bir girişim toplumsal dokunun bir parçasıdır; bu nedenle yönetim de özel değil, kamusal bir uğraş olarak değerlendirilmelidir.
Kamusal bakış açısı
Hepimiz "özel girişim" sözünü duymaya alıştık; ne var ki iş faaliyetleri toplumla bu kadar yakından bağlantılı olduğu için, bir girişimin mutlaka kamusal bir bakış açısıyla işletilmesi gerekir
.
Salt kişisel, bencil bir motivasyon, serbest çalışan küçük bir girişimci için bile merkezi önemde olamaz; yönetim kararları alınırken, bu kararlar uygulandığında toplumun nasıl etkileneceği hesaba katılmak zorundadır.
Şirket yok olursa
Düzenli aralıklarla kendime, kurduğum ve halen yönettiğim şirketin insanlara gerçekten yararlı olup olmadığını sormayı ilke edinmişimdir:
"Şirket şimdi yok olsa" diye sorarım kendime, "Bundan herhangi bir kimsenin herhangi bir kaybı olur mu?" Yanıt hayır olsaydı, bir an bile duraksamadan, bunu çalışanlara, tedarikçilere ve şirketle bağlantılı başka herkese yapacağı olumsuz etkileri göz önüne almaksızın, şirketi feshederdim.
Topluma katkı
Bence, mal üreten ve çok sayıda insanı istihdam eden kamusal bir tesisin topluma olumlu bir katkı yapmaması düşünülemez bir şeydir.
Sonuç olarak, bütün girişimler "kamusal" kurumlar oldukları için, bu nitelikleri göz önünde bulundurularak yönetilmeli ve kamunun yaşam standardını artırmayı görev bilmelidirler.
Ancak o zaman varlıkları gerçek anlamını kazanacaktır. Bugünlerde şirketlerin toplumsal sorumluluğu üzerine bir çok tartışma yapılıyor; bunu sağlıklı ve yerinde bir eğilim olarak görüyorum. Bana göre, bir girişimin toplumsal sorumluluğu, bütün faaliyetlerinin temelini oluşturmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder