SINAİ HAKLARA ÖZ EVLAT GİBİ DAVRANMAK GEREK


Kaynak:Turkishtime
Türkiye’nin en köklü sınai haklar aracı kurumu Ankara Patent’in Genel Müdürü Kaan Dericioğlu’na göre bir ülkedeki yeniliklerin, endüstriyel gelişimin beynini sınai haklar oluşturuyor. Sınai haklar çerçevesinde korunan buluşların, sanayiinin uluslararası rekabet gücüne doğrudan etkisi olduğunu söyleyen Kaan Dericioğlu’yla Türkiye’nin sağlıklı işleyen sınai haklar sistemiyle kazanacaklarını, bu konuda neler yapılması gerektiğini konuştuk...

Özellikle imalat sanayiinde günümüz dünyasında rekabet edebilmek ancak yenilik yapmakla mümkün. Ülkelerin bugün sahip olduğu uluslararası rekabet avantajlarını sınai hakların dünden bugüne gelişimi çerçevesinde değerlendirebilir misiniz?

Kaan Dericioğlu: Buluş yapan insanların buluşlarını bir yasayla korumaları anlamında ilk patent yasasının 1474’de Venedik’te çıkarıldığını görüyoruz. Ama sınai hakların asıl temeli matbaanın icadıyla başlıyor. Çünkü bilgiyi insanlara yayabilme, bilgi alışverişini sağlayabilme böyle gelişiyor. Daha sonra İngiltere’de Monopol Act diye bir tekel yasası çıkıyor ve buluş sahiplerine belge verilmeye başlanıyor. Ancak bugünkü koruma sistemlerinin temelinde Fransız ekolünün rolü var. Fransa, 1844’de bir patent yasası çıkarıyor. Bu yasanın Türkiye açısından da çok önemi var. Çünkü Türkiye, 19. yüzyılın ortasında çıkan bu yasayı 1995 yılına kadar, yani neredeyse 21. yüzyıla kadar uyguladı. İlginçtir 1995’e kadar yasada değişiklik de olmadı. Elbette Türk vatandaşlarının buluş yapmaya özendirilmesi açısından bunun hiç de olumlu olmadığı açık. 27 Haziran 1995’te 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kararname yürürlüğe girdi. Bugün Türkiye’de uluslararası platformdaki firmalarla Türk firmalarını karşılaştırdığımızda, arada bir fark varsa, belki de bu fark bizdeki özendirme mekanizmasının çok uzun süre 19. yüzyıldan kalma bir yasayla çalıştırılmak istenmesinden kaynaklandı. Oysa patent yasasını bir ülkedeki yeniliklerin beyni diye tanımlayabiliriz. Bu koruma mekanizması, kişileri buluş yapmaya, sanayiye teknik katkılar sağlamaya yöneltiyor. Eğer buluş yapmaya çalışan kişileri korumazsanız, bununla uğraşan çok az insan olur. Herkes, başkasının ürettiğini kopyalamayı düşünür.

Sınai hakları oluşturan bu mekanizmaların gelişimi ile sınai gelişim arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Buluşların sanayinin rekabet gücüne doğrudan doğruya etkisi vardır. Bir ülkede ne kadar çok AR-GE yapılır ve bunun yansımasında da buluşlar ortaya çıkarsa, o ülkenin sanayisi ona göre gelişir. Patent istatistiklerini incelediğinizde hangi ülkelerin, hangi firmaların bu konuda gelişme kaydettiğini, katkı yaptığını kendiliğinden görüyorsunuz. Biz uluslararası platformda rekabet edeceksek, yenilikler yapmamız, yeni ürünler yaratmamız gerekiyor. Bunu önce felsefe olarak yerleştirmek gerekiyor. Bu felsefeyi yerleştirdiğinizde ve bunun gereklerini yerine getirdiğinizde rekabette de avantajlı olmaya başlıyorsunuz.

Son yıllarda sınai haklarla ilgili önemli yasal değişiklikler yapıldı. Ama Türkiye’deki sınai hakları gelişmiş ülkelerle karşılaştırdığınızda bunların yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?

Eğer ülkeler ihracat yapmayı kendilerine hedef seçerlerse, ihracat birimlerinin tümünde sınai haklara yönelik temel bir eğitimin de sağlanması gerekiyor. Ama bugün Türkiye’de yükseköğretimde bu konuda eğitim veren hiçbir ana bilim dalı yok. Bir takım gelişmeler var ama yetersiz. Oysa lisans ve yüksek lisans düzeyinde eğitim verilmesi çok önemli. Çünkü hangi ürünün üretileceğine ve ihraç edileceğine karar verme aşamasında bir numaralı belirleyici, sınai haklardır. Şu ürünü üretelim dediğinizde, eğer o ürünün tasarımı ya da üretim tekniği başkası adına tescilliyse, sizi 2 yıldan 4 yıla kadar hapis, bir yıldan az olmamak kaydıyla iş yerinin kapatılması, aynı süre ticaretten yasaklanmanız gibi yaptırımlar bekler. Eğitimin yanı sıra Türk Patent Entüstüsü (TPE) gibi kamu kurumlarının rolü çok önemli. Organizasyonu özel sektör adına yapacak patent vekillerine gereksinim var. Sınai haklar için ihtisas mahkemelerinin açılması da çok önemli. Çünkü deneyimle kazanılan çok özel teknik bilgi gerektiren bir konu. Yasal uyuşmazlıklara bu tür ihtisas mahkemelerinin bakması gerekir. Bütün bu unsurların temelinde de yasal altyapının kurulmuş olması gerekiyor. Türkiye patent kanununu 1995 yılına kadar hiç değiştirmedi. Bugün Güney Kore’nin sanayide geldiği noktayı görüyoruz. Ama Güney Kore’nin patent kanunu neredeyse her yıl yenileniyor. Gereksinimler o kadar hızlı artıyor ki, onları karşılamak için sürekli değişiklik yapmak zorundasınız. ABD’de fikir ve sanat eserleri yasası 20 yılda 16 kere değişti. Ama bizim fikir ve sanat eserleri yasamız 1943’te yazıldı. Şimdiye kadar dört kez değişti ama yamalı bohçaya döndü. Türkiye’de en başarılı yasalardan biri patentle ilgili kanun hükmündeki kararnamedir. Çünkü normal bürokratik düzenin dışına çıkılarak, DPT bünyesinde bir özel ihtisas komisyonu tarafından hazırlandı. Anlaşılmayacak terimlerin hiçbiri yok. Onun raportörlüğünü yapma onuru da bana aittir.

1925 yılında Türkiye, Paris Sözleşmesi’ne üye olmuş ve tasarımları yasa çıkararak koruyacağını kabul etmiş. Ama 1995 yılına kadar böyle bir yasa çıkarmadı.

Özel sektörün sınai haklara ilişkin tutumunu nasıl buluyorsunuz?

Uluslararası alanda ticaret yapmak isteyen Türk sanayicisinin bu kuralları öncelikle bilmesi, bilinçlenmesi gerekiyor. Türkiye’de sınai haklar konusunda öncü bir şirketimiz şöyle bir uygulamaya hazırlanıyor. Bu şirket, “Bundan sonra teknik eleman alırken, sınai hakların korunmasına yönelik eğitim alıp almadığı araştırılacak ve eğer almamışsa işe alınmayacak” diye üniversitelere yazı gönderecek. Çünkü teknik elemanlar AR-GE’de çalışıyor, ama bu eğitimi almayınca AR-GE’de neyi, nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Bir buluş yapmadan önce ne yapılır, bir buluş yapıldığında başkalarının buluşlarıyla nasıl karşılaştırılır? AR-GE’de çalışanlar bu soruların yanıtlarını bilmek zorundalar. Yine de sınai haklar konusunda önemli bir gelişme kaydedildi. 20 yıl önce siz “Patent nedir?” diye sorduğunuzda, 100 kişiden belki 10 tanesi doğru yanıt verirdi. Sınai haklara öz evlat gibi davranmak gerekir. Teknoloji Kongresi’nde Samsung’un bir uzmanı neler yaptıklarını anlattı. 25 tane araştırma merkezleri, 50 milyon doların üzerinde AR-GE bütçeleri var ve yıllık ihracatları 100 milyar doların üzerinde. İstatistiklere bakıyorsunuz, sanayide öncü ülke durumundaki ABD’de en çok patent alan firmalar arasında Samsung beşinci. Ama Samsung’un arkasında bütün Güney Kore var. Aynı şekilde gidin Finlandiya’ya hepsi Nokia’nın arkasındadır. Bir tek ulusal markayla neredeyse bütün ülkenin ulusal gelirinin yarısını sağlıyorlar. Bu markaları tüm ulus, tüm ülke destekliyor. İşte Türkiye’nin bu felsefeye ihtiyacı var. Öncü kuruluş hangisiyse tüm ülkenin onun arkasında olması gerekir.

Güney Kore gibi, Tayvan gibi bazı Uzakdoğu ülkelerinin hep taklitle bir noktaya geldikleri söylenir...

Pek de böyle değil. Eskiden Japonya’ya da böyle derlerdi ama gerçek olmadığını Akia Morita’nın hayatını yazdığı “Made in Japan” kitabında Japonya’nın bu hale AR-GE’yle, rakiplerini çok iyi inceleyip onları gözleyerek geldiğini görürsünüz. Akia Morita, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya çok fakir durumdayken, hiç para yokken bir Amerikan patentine 50 bin dolar kadar lisans bedeli ödemek için hükümeti ikna ettiğini anlatıyor. Aldığı bir transistör ve bunu küçük yapıya uygulamayı başarıyor; böylece walkman gibi küçük aletleri üretiyor. Paraları olmadığı halde bu lisansı, bedelini ödeyerek almışlar ve sonra süreçte geliştirdikleri ürünleri ABD’ye milyar dolarlarla satmışlar. Bu da Japonya’nın aslında taklitle değil ama iyi örneklemeyle ürün geliştirdiği ve ürettiğini gösteriyor. O kitapta şunu da görüyorsunuz. Aslında Japonya’da daha savaş öncesinde çok iyi bir AR-GE altyapısı ve çok başarılı üniversite-sanayi işbirliği var. Hep bahsettiğimiz koşulların da ötesinde yenilik yapmak, ürün geliştirmek para isteyen bir şey. Bu noktada Türkiye’de risk sermayesi yönetiminin de olmadığını görüyoruz. Örneğin ABD’de bir girişimci fiber optik kabloyu telefon konuşmasında uygulamak istiyor. Bir firma da ona 100 bin dolar risk sermayesi payı veriyor. Bu yeniliğin uygulanmasıyla üç yıl içinde 5 milyar dolarlık bir şirket ortaya çıkıyor. Türkiye’de de insanlar bir şeyler yaratıyorlar, geliştiriyorlar; ama sermayeye ihtiyaçları var.

O zaman şunu söylemek mümkün; Türkiye’nin, Türk makine sektörünün de yolunu açacak olan, bu felsefenin yerleşmesi ve hızla uygulamaya geçilmesi.

Makine sektörü açısından asıl önemli olan önceliklerin belirlenmesi. Biz neyi yapabiliriz, hangisine daha yatkınız? Önce alanı seçmek ve o alana yatırım yapmak gerekiyor. Belli alanlara yönelmek daha geliştirici olabilir. Örneğin tekstil makinelerinde gelişme sağlayabiliriz, bu makinelerde otomasyonu geliştirebiliriz. Bunun yanı sıra hiçbir zaman bir firma her şeyi tek başına üretemez. Bu nedenle çeşitli konularda yan sanayii geliştirebiliriz. Örneğin otomotiv sektörünün yan sanayii Türkiye’de çok güçlendi ve başlı başına bir sanayii haline geldi. Bugün Bursa’da yıllarca Tofaş’a Renault’ya yan sanayii üreten bir girişimci gidip Romanya’da fabrika kurdu. İşte bunlar hep sağlıklı yapılar. İyi organize edildiğinde ana sanayinin yanında bir sürü yan sanayi oluşacaktır.

Türk sanayicisinin, özellikle makine sektöründeki şirketlerin uluslararası alanda rekabet avantajlarını artırması için sınai haklar konusunda neler yapmaları gerekiyor?

Bizim yasa yazma geleneğimizin yıkılması gerekiyor. Batılı gelişmiş ülkelerde yasaları genellikle sanayi yapar, parlamento onaylar. Türkiye’de sanayii bilmeyen, ne olduğunu anlamayan bürokratlar yasa yapmaya kalkıyorlar. Sanayici kendisini ilgilendiren konularda yasal düzenlemelerin çıkmasında öncülük etmek zorundadır. Sınai haklar da bunlardan biri. Gereksinimlerini doğru tespit etmesi ve söylemesi gerekiyor. Parlamento’nun da görevi zaten gereksinimleri karşılayacak yasaları çıkarmak. Sanırım makine sektöründe de bu noktada çok önemli gereksinimler var. Örneğin 1995’e kadar endüstriyel tasarım konusunda bir yasal düzenleme yapılmadı. Ama o tarihe kadar sanayiciler de böyle bir şey talep etmediler. Makine sektörünün kendi gereksinimlerini sınai haklar açısından da gündeme getirmesi ve tartışması gerekiyor. Örneğin Almanya’ya makine ihraç ediyoruz. Alman şirket gidiyor bir tane uluslararası tasarım tescil başvurusu yapıyor ve makinesi için koruma sağlıyor. Oysa Türk şirketler, tek tek her ülkeye gidip tescil başvurusu yapmak zorunda kalıyorlar. Çünkü Türkiye, Ululararası Tasarım Başvuru Sistemi’ne üye değil. Sanayicilerin Türkiye’nin bu sisteme üye olması için devlet organlarına baskı yapması gerekiyor.

Türkiye’de bu konuda hiçbir talep olmamasına karşın, sınai haklarla ilgili veri tabanlarını ilk kez biz oluşturduk. Çünkü rekabet gücünün ölçütlerinden bir tanesi de rakipleri iyi izlemek. Bu veri tabanları o nedenle çok önemli. Girişimci, hangi rakibin neyi yaptığını, hangi konuda patent başvurusunda bulunduğunu gördüğünde, sanayinin nereye yöneldiğini görüyor. Özellikle büyük makine üreticilerinin patent başvurularını izleyerek, sektörün nereye doğru gittiğinin ipuçlarını yakalayabiliyor. Böylece kendi politikalarını oluşturmaları daha kolay oluyor. Biz bu veri tabanımızı ücretsiz olarak toplumun bilgisine açtık.

Ben makine sanayiinin Türkiye’de çok şeyler yaptığını biliyorum. Ama küçük küçük birimlerden kurtulup, AR-GE’ye daha fazla bütçe ayırabilen daha büyük yapılara dönüşmeleri gerekiyor. Asıl önemlisi belli konularda uzmanlaşmaları. Rakipler her zaman çıkacak ama uzmanlaşıldığında daha iyi rekabet edilebilir; çünkü AR-GE’ye de daha fazla pay ayrılabilir.

Hiç yorum yok:

Dosyalar

9. kalkınma Planı.İş Planı.Kosgeb destekleri 1.Kosgeb destekleri 2.Kosgeb arge destekleri.Kosgeb Tekmerleri.Motivasyon.Hayaller.Tübitak teydeb destekleri.Oslo Klavuzu Işığında Yenilik.Frascati Klavuzu Işığında Ar-Ge.Problem Çözme Teknikleri.Proje Yönetimi.Toplam Kalite Yönetimi.Matriks Organizasyonlar.Fikri Mülkiyet Hakları.Marka nedir?.Marka başvurusu.Marka koruma.Bitki Islahçı Hakları.Patent Bilgisi.Verimlilk.6.çerçeve programı.Kobilerin 6.çerveve programına katılımı.6.çeçeve programında uluslararası işbirliği.
6.çerçeve programı projesi hazırlama .6.çerçeve programı projesi sunma ve değerlendirme.Finansal Analiz.Örnek Finansal Analiz.Finansal Başarısızlık.Sermaye Piyasası Kurumu.İnsan Kaynakları Yönetim Sistemi.AB'ye Özel sektörün intibakı.AB Çevre Müktesebatı.Stratejik Planlama.Bilgi Toplumu Stratejisi.Tarım Stratejileri.Kriz Yönetimi .EU Lobbying.Bilgi ekonomisinin reddettikleri.Teknokentler.Bilgi Ekonomisi.E-Ticaret'e Davet.TİKA Teknik Yardım Projeleri.Fikri Mülkiyet Hakları.Proje Yönetimi.Endüstriyel Tasarım Tescili.Tübitak Proje Destek Süreci.Pazar Araştırması ve Planlaması.Örgüt Yönetimi.Makale Yazma.Bilimsel Araştırma Teknikleri.


Yurtdışı Pazarları
Azerbaycan. Moğolistan. Türkmenistan. Kırgızistan. Kazakistan. Özbekistan. Ukrayna. Moldava. Romanya. Gürcistan. Makedonya. Bosna-Hersek.


Vizyon 2023 Teknolojik Öngörüleri
Strateji Belgesi. Üretim. Tasarım. Savunma Havacılık Uzay. Nano. Mekatronik. Malzeme. Enerji ve Çevre. Biyoloji ve Genetik. Bilişim.

Genel Bilgiler

FELSEFE
Dinler Tarihi.Atatürkçülük.
BİLİM
TOPLUM Dunya ekonomi tarihi.GIDA ÇEVRE SAĞLIK TARIM Bitki Islahı.MALZEME TEKNOLOJİ Nano Teknoloji.Bilgisayar Ağ Temelleri.ENERJİ TAŞIMACILIK UZAY Yıldızların İç Yapısı ve Evrimi.
SANAT
ROL MÜZİK EDEBİYAT YEMEK Denizlerimizdeki Balıklar.
SPOR
YAZ KIŞ MÜCADELE